“Bakırköy’den gidiyorum, yolcuyum artık, şu benim pijamaları dür yavaş yavaş
Doktor bey bitti bak benim de cezam, taburcu kâğıdımı ver yavaş yavaş.
İşte ben her taburculukta böyleyim. Öteyi ne sen sor ne ben söyleyim
Kaldır artık tımarhaneyi, neyleyim. Şoför otobüsü sür yavaş yavaş.”
(Bakırköy Akıl hastanesinde yatan, günde 16 paket sigara içen bir akıl hastasının şiiriydi bu.)
Hernekadar İdealtepe de otursam da, zaman zaman Marmaraya atlar Bakırköy geçerim, giderim Akıl hastanesinin bahçesine orada niceleri vardır , bilseniz sizde gidin, oturun Düşünen adamın yanındaki park kanepelerine, bir göz gezdirin etrafınıza neler karşınıza çıkar neler.
İşte yine bugün oturmuşum, Düşünen adamın kıyısına, o şiiri yazan hastaya sesleniyorum,
-Var mı geçmek istediği bir taraf?
Bırakın geçsin. Belki de kafayı sıyırınca mutlu olacak.
Belki de sevgilisinin mesajları kesmedi onu, alkole başladı ya, o daha da beter.
Çık bir güzel hava al be canım, ya da, ha git bi uyu. O da olmazsa, ara kardeşim doktoru, ara da gelsin…
Aslında sendeki akıl, uçuk isteklerini sınırladığı için deliremiyorsun da…
Hem bu pahalılıkta, onu,bunu düşünüp yarı akıllı geçinmektense sal gitsin!
Hem hangi dine mensup olursan ol, onların hiç biri delirmeye ilahi bir ceza olarak bakmıyor.
Zaten ortaçağda tanrının yerini akıl ve mantık alıp yayılınca, delilik itibarını kaybetti gibi bir şey.
Rasyonel davranışlar abartılıp yüceltildiğinden, arada bir delirmekten de korkar olduk.
Oysa mutlak bir özgürlüktür delilik! Hiç olmazsa, arada bir herkesin çocukluğuna dönüp onu yaşaması gerek!
Süreklilik arz ederek, dengeli gözükmek adına kendini yırtıp geren, bu yüzden mutlu olamayan insanlar tanıyorum..
İşte, şu Avrupalı dediğin de tatile çıktığında bu yüzden dağıtıyor kendini. O Sultanahmet de fellik fellik gezenleri kendi ülkelerinde gidip de bir görsen. Her biri süt dökmüş kedi gibi sakin ama nereden bakarsan bak, gene de gergin…
O dâhi dediğin Mozart bile, davet edildiği sarayda, kafaya taktığı bir kadının peşinden öyle bir koşar ki, nefes nefese…Tam kendinden geçmiş bir vaziyetteyken, kral şaşkınlıkla yakalar onu, gocunmaz Mozart, şöyle söyler;
-Ben bayağı bildiğiniz her insan gibi basit biriyim. İnsanım hem, şu an delirdim ama çalışmalarım bayağı ve basit değildir..
Birazda geçmişe dönelim, geçmişte , deliliklerle doluyken, kaç kişi bunu fark etmek ister bilmiyorum…
Farabi, mutluluk teorisini kaleme aldığı dönemlerde mutsuzdu, şimdi burada “sanatçı olmak için çıldırmak lâzım” demiyorum ama bir sanatkâr da delirebilir. Van Gogh’un kulağını kesmesi de bunun bir delilidir.
Peki, nedir delilik?
Bel bağladığı son ümidini kaybetmek mi acaba? Her şeyin farkında olmayı taşıyamamanın bir sonucu mu yoksa?
Onu bunu bilmemde, bildiğim tek şey, delilik bir ayrıcalıktır çünkü onlar dayatılan düzene uymamayı akli melekelerini senin istediğin gibi kullanmayı kaybedip veya reddedip iptal ettikleridir…
Kim bilir?
Eğer delilik, var olan bir zekânın yok oluşuysa tam olarak katılmıyorum buna. Bu bir deliye deliliği tarif etmek kadar saçma!
Kâinatta herkesin daim olarak bir şeyler beklediğini anladık da, ucunda ölüm var deyip kestirip atmayacağız elbet. Demek ki önemli olan beklerken ne yaptığın, o yaptıklarının seni nereye götürdüğü…
Ne var ki delilik kabul etmiyor bunu, onlar ebedi özgürlüğü seçmiş, mutluluğu yaşarken, senin de ne kadar zeki veya ne kadar deli olduğun hiç fark etmez, son durak belli;
Toprağa döneceksin,
Ve
Bu günlükte yazımı yine Bakırköy’de L-11 koğuşunda yatan, çaresiz bir aşk sebebiyle aklını yitiren bir akıl hastasının günlüğüne aldığı çok ilgimi çeken bir notuyla yazımı noktalıyorum sevgili Habercaddesi okurlarım,
Kalın sağlacakla
“Ah benim günlükcüğüm
İnsanlar gözünü dikmiş, aşk meşk dizileri izlerken, ben Mecnunun Leylasına halen daha neden kavuşamadı diye oturup hüngür hüngür bağırarak sokaklarda ağladım bugün. Ve verdiğim bir kararla ertesi gün çöle gidip, Mecnunu Leylasının karşısına getirme fikrindeydim güya ama şu vicdansız insanlar tuttu beni engellediler, neymiş efendim, Mecnun, çoktan ölmüşmüş…
Lan dangalaklar, siz demiyor muydunuz ki aşklar ve aşıklar ölmez diye…Şunlara bak ya hem bunlar bana kendilerine benzemem için iğrenç ilaçlardan yutturup duruyorlar. Ben deli miyim ki size benzeyeceğim yav, bilmiyor muyum sanıyorsunuz, aslında aptalca olan yaşantınızı mantıklı göstermek için beni kullanmak istediğinizi. Sizi gidiler siziiii…. “
Seçil Eskioğlu
Gazeteci - Yazar .
Yorum Yazın