İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları,
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
Diye mısralarınını dizmişti Orhan Veli Kanık…..”
Ya Münir Nurettin Selçuk, o da …
“Yok başka yerin lütfu ne yazdan, ne de kıştan
Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan, Kalamış'tan
Diye başlayan mısralara can veren muhteşem eseriyle gönüllerimizi fethetmişti… seni unutmak mümkün mü?
Peki ya geçmişte Avrupa’yı titreten Fransız komutan Napolyon Bonaparte… ne dersin, o da gelmiş senin bağrına, gezmiş, dolaşmış sana hayran kalmış ve demiş ki ;
“Eğer dünya ya hakim olsaydım başkentini İstanbul yapardım.”
Sözlerini tarihe not düşmüştü…
Ah be Istanbul… Senin bağrında dünyaya açtım ben gözlerimi, çocukluğum gençliğim, eğitimim, evliliğim, mesleki hayatım senin sokaklarında geçti… Benim hayattaki biricik varlığım Berfu’yu senin bağrında kucağına aldım , Senin sokaklarında toprağını çiğnedim, senin suyunu içtim, senin ekmeğini yedim ben
Orhan Veli’nin dediği gibi, biz hep seni dinledik seni şiirlerde, şarkılarda yaşattık, peki sen, kendini hiç dinledin mi; Sen ki Bizanstan, Osmanlıya kadar yüzyıllardır nice hükümdarlıkların başkenti olmuşsun…
“İki yakan bir araya gelmesin”diye beddua eden ayrılanların,
“Kız sen Istanbulun neresindensin” diye soran hovardaların…
“Beni benden siz aldınız” diye sitemkar sözlerle arşınlanan “İstanbul sokakları”nı, söyle nasıl unutulabilirim,
Eyüp sırtlarında Pierre Loti’de kızımla içtiğim acı kahvenin kırk yıllık hatırını, , Emirgan’da asırlık çınarın altında boğazın dalgalarına seyre dalarken içtiğim tavşan kanı çayın tadını… ve Cemal Süreya’nın “'İki çay söylemiştik orda biri açık, keşke yalnız bunun için sevseydim seni…” diye sevdiğine sitemkar mısralarını unutmak mümkün mü!
Eminönü’nde köhne kayık tezgahlarından aldığım balık ekmeğin doyumsuz tadını,
Sultanahmet’teki köfteni,
Kış aylarında müdavimi olduğumuz Vefa’nın bozasını,
Hacıbekirde ki Demirhindi şerbetinin lezzetini….
Mehmet Efendinin kahvesinin tadını,
Tarihi Sarıyer börekçisinde yediğim kuş üzümlü, kıymalı böreğinin lezzetini, söylesene bana nasıl unutabilirim
Süreyya plajında, Moda plajında denizle kucaklaştığım gençlik yıllarımı,
Cep telefonlarının çizgi filmlerde yaşadığı günlerdeki Altıyolda Boğa heykeli önündeki önündeki gençlik buluşmalarımı, , Bahariyede, Moda’da geçen renkli günlerimi…. Ah İstanbul ah özlüyorum seni, daha doğrusu Eski İstanbul’umu,
Peki şimdi, ya şimdi nasılsın…. Sana sitemlerim var Aziz Istanbul sitemlerim var, …
Gençken gezdiğim Beyoğlu artık hayal oldu… istiklal caddesinde artık kestane kebap yiyemiyorum,
Senin bağrında yaşamak için Arapçayı bilmek şart oldu be İstanbul.
Artık sade kahvemi Pierre Loti’de değil, evimin balkonunda içiyorum, ama herşeye rağmen yine de seni seviyorum, Istanbul’um seni seviyorum… ve bilirmisin
Dolmabahçe’den geçerken gözüm muhteşem saraya takılıyor, ve sonra gözümden iki damla yaş akıyor, niye mi?
Atam orada gözlerini yumdu da ondan…
SEÇİL ESKİOĞLU
GAZETECİ - YAZAR
Yorum Yazın