Offff yine puslu hava, canım bugün evden çıkmak istemiyor, üzerinize afiyet biraz da kırgınlık var üzerimde, grip başlangıcı olabilir, ama, kızlara sözüm var, onlar benim canım yaaa hayatta tek hayır diyemeyeceğim varlıklar, kırk yıllık dostlarım onlar benim, taaa ilkokul’dan, sonra ortaokul ve lise; uzun yıllar hep ama hep beraberiz birbirimizin sırdaşı, can yoldaşı… Ayça ve Dilara … iyiki varsınız, sizleri çok seviyorum canım arkadaşlarım…
Ayça geçenlerde bir fikir attı ortaya, dedi ki ;
-Kızlar var mısınız bu hafta bir değişiklik yapalım, huzurevlerini ziyaret edelim,
Şahane bir fikirdi aslında, süperdi de nereye…. Uzun uzun düşünürken, birden aklıma eski bir gazeteci arkadaşım geldi, yıllar önce ikimiz aynı gazetede çalışıyorduk, ben editördüm o ise Belediye muhabiriydi , geniş ve etkin bir çevresi vardı, hemen telefona sarıldım, sesimi duyunca çok sevindi, uzun uzun konuştuk, hasret giderdik, o da gazeteden emekli olunca, Egenin şirin bir tatil merkezine yerleşmiş, orada yazları apartotel işletiyormuş… Aynı zamanda da yerel bir gazetenin köşe yazarıymış, internet sitesi de varmış, haberim yoktu, benim yazılarımı takip ediyormuş, hatta yazmam için teklifte bile bulundu, beni onore etti sağolsun, neyse biz konumuza dönelim, arkadaşıma durumu açıkladım, merak etmeyin dedi, siz bana gideceğiniz günü söyleyin, İstanbulda … huzurevinin müdüresi benim eski dostumdur, ben onu şimdi ararım, o yardımcı olur… sevindim, teşekkür ettim, İstanbula geldiğinde mutlaka görüşmek üzere, telefonu kapattım, Ayça ve Dilara’ya durumu söyledim çok sevindiler…
İşte bugün beklenen gün geldi , acı acı korna sesiyle irkildim, gelmişlerdi bile… Ayça direksiyondan kafasını uzatmış bağırıyordu,
-Hadi kız nerde kaldın gelsene…
Neyse biz yola koyulduk, arkadaşımın randevu aldığı huzurevine vardık, Müdüre hanım bizi çok iyi karşıladı, birlikte içilen çaylardan sonra odaları gezmeye başladık, odalar pırıl pırıldı, yaşlı teyzeler, amcalar, kimi sohbet ediyor, kimi televizyon izliyor, kimi ise masa üzerine serdiği gazetenin bulmaca ekini çözüyordu, bulmaca çözmekle meşgul amca bizi görünce kafasını kaldırıp
-Kızım birşey sorabilir miyim diye nazikçe seslendi bana,
-Elbette amcacığım buyur…
-Kızım Tokyo’nun hava alanının adı ne…
Haydaaaa soru bilmediğim yerden gelmişti, ya ben nerden bileyim Tokyo’nun havaalanının adını…
-Amcam be vallahi bilmiyorum…
Amcam küstü, başını öne eğdi, o zaman aklıma gazetelerin bulmaca sayfalarını hazırlayan arkadaşım geldi, birgün sohbet sırasında bana …
-Okurlar öyle telefonlar açıyor ki, hepsine cevap vermekten bazen bunalıyorum derdi
Tabi bunalırsın adam İstanbul’daki havaalanlarının adını bilemezken, sen kalkarda Tokyo’nun havaalanını sorarsan sonu bu olur demek geldi içimden….
Başka bir oda da yaşlı teyzem yün örüyordu, çok hoştu, yaklaştım yanına
-Teyzem ne yapıyorsun,
-Kızıma kazak örüyorum kızım dedi,
-Ne şanslı kızın var teyzem ziyaretine gelince verirsin dedim,
-Gelmez ki demezmi
Şaşırdım,
-Aaa teyzem öyle deme, gelir gelir dedim, kızdı bana…
-Gelmez kızım, gelmez o lanet damat gönderir mi, bazen torun gelir, o da mühendis oldu harçlık bırakır gider, öpüp koklamak isterim torunumu o da yanaşmaz dedi, torun gelince kızımın kazağını onunla gönderim kış geliyor üşümesin yavrum…
Gözlerim doldu, iki damla yaş düştü… konuşamadım kimse ile, kimbilir ne hayat hikayeleri dinleyecektim,
Yok yok benim yufka yüreğim kaldırmaz, arkadaşlarla toparlandık, aldığımız hediyeleri dağıtması ricasıyla Müdüre hanıma bıraktık, teşekkür ettik ve uzaklaştık…
Hayat böyle acımasız işte… Nasıl evlatlar var diyemiyorum onların hayat hikayelerini bilmiyorumki
Hep şu atasözü aklımdadır benim “Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli”
Sizleri çok seviyorum, canım Annem ve Babam, Allah sizleri benim başımdan eksik etmesin…
Bu hafta da böyle, biraz üzdüm sizleri değil mi?
Kalın sağlacakla ….
SEÇİL ESKİOĞLU
Gazeteci ve Yazar
Yorum Yazın