Canım benim… canımdan da çok sevdiğim, hayat arkadaşım, çocuklarımın annesi hastane odalarında şifa ararken ve ben hergün onu ziyarete gittiğimde hep aklıma bu şarkı gelir “HASTANE ÖNÜNDE İNCİR AĞACI” diye söze başladı arkadaşım, meslektaşım Adnan
Gözlerimden iki damla yaş iner, sonra elimin tersiyle gözyaşlarımı siler, hergün odasına bir buket taze çiçek bırakırım…
Gözlerim doldu sade kahvesinden bir yudum aldıktan sonra devam etti..
-Bilirmisin Seçil bu türkünün öyküsü de çok acıdır,
“Geçmiş zamanda Komşu kızı ile beşik kertmesi olan bir genç askerde vereme yakalanır, hava değişimi alarak Yozgat'a (Akdağmadeni) gelir. Sözlüsünün ailesi, hasta gence kızlarını göstermek istemez. Genç, tedavi için İstanbul'da hastaneye yatar, pencereden gördüğü incir ağacından aldığı ilhamla o ünlü türküyü söylemeye başlar
“Hastane önünde incir ağacı
Annem ağacı
Doktor bulamadı bana ilacı
Annem ilacı
Doktor bulamadı bana ilacı
Annem ilacı”
Merhaba sevgili Habercaddesi okurlarım, bu haftada böyle acı bir öyküyle başlamak istedim yazıma, daha doğrusu kıramayacağım arkadaşım ve meslektaşım Adnan’ın ricası ile onun biricik eşinin acı öyküsünde…
Gülfiye Adnanın eşiydi, çok güçlü bir kadındı… adını anmak istemediğim bu menfur hastalığa 10 yıl önce yakalanmıştı, bu lanet hastalık öyle bir hastalıktı ki, hiç ihmale gelmezdi… Arkadaşım derhal eşini tedavi ettirdi, Gülfiye hastane koridorlarında şifa ararken o 3 ve 5 yaşlarındaki iki çocuğuna hem babalık, hem annelik yaptı, onların karınlarını doyurdu, yemeklerini yedirdi, giydirip yuvaya yerleştirip bütün gününü hastane de eşinin yanında geçirdi, ufak bir bakkal dükkanları vardı, babası ile çalışıyordu, hayat çok ama çok zordu… iki ufak çocuk, eşi hastanede, tüm yük sırtındaydı… günler ayları, aylar yılları kovaladı…dile kolay tam 10 yıl geçti… eşi günlerinin çoğunu hastane odalarında kemoterapi koltuklarında geçiriyordu… tam bitti, geçti artık diyorlardı, bayram yapıyorlardı ki, bir kaç yıl sonra yeniden bu pis hastalık saldırıya geçiyordu, haydiii tekrar hastane, yok yok, bu lanet hastalık bırakmayacaktı peşlerini,
Çocuklar büyümüştü, artık okula gidiyorlardı, ama sol yanları hep acıyordu hep acıyor… Annelerinin birgün onları bırakacağını , göçüp gideceğini biliyor… geceleri uykusuz geçiriyorlardı… alışmışlardı Annelerinin kısacık saçlarına, kaşlarının, kirpiklerinin olmayışına, olsun diyorlardı, olsun, Annemiz yanımızda olsunda onlar olmayı versin…
Adnan anlattıkça bu kez gözleri yaşlanan bendim…. Durdu….
“-Seni üzmek istemem, üzüleceksen anlatmayayım Seçil” diye beni uyarmayı da ihmal etmedi, gözyaşlarımı sildim ve devam etti….
Ve diye söze başladı… Gülfiye artık son evrede , 4.evre denilen son evre, menfur hastalık eşimi esir aldı, Doktorlar en fazla bir yıl hayat biçtiler… bunuda suratıma çarpar gibi hiç çekinmeden söylediler, ben eşime söylemiyorum… söylesene nasıl söylerim, kolay değil tam 20 yıl aynı yastığa baş koyduğumuz, hayat arkadaşım, benim yarıma nasıl söyleyebilirim, söyle Seçil nasıl söyleyebilirim ….
Sustum….
İşte diye söze başladı bugün yine onu ziyarete gittim, çiçeklerimi aldım, odasındaki vazoya koydum, dirençli görünmeye çalışıyorum ama neler yaşadığımı bir Allahla bir de ben bilirim Seçil dedi…
Ve devam etti, penceresinden bahçeye baktığımda, çok sevdiği papatyalar açmıştı, onların arasında bir ağaç gözüme takıldı İncir ağacı….
Bu kadar kalın sağlacakla…
SEÇİL ESKİOĞLU
GAZETECİ - YAZAR
Merhaba Müthiş Güzel anılarınız hikayeleriniz ve yazınız sizi tebrik ediyorum ,ve ne olursa olsun lütfen yazmaya devam edin edinki insanlık biraz nasibini alsın bunlar herkese ışık olsun efendim. ilk fırsatta bu tüm yazılarınızı kitapa dönüştürülmüş şeklinde bekliyoruz sizin o güzel yüreğinize duygularınıza emeğinize ve kaleminize sağlık diyorum kalın sağlıcakla
T. Adem Mahir
08-06-2023 09:59