“Beni sorarsan;
Bildiğin gibiyim işte.
Az uyuyor çok şarkı dinliyorum...
Kitaplar diziyorum odamın raflarına.
Sonra birini alıp okuyorum...
Altını çiziyorum yüreğime dokunan yerlerinin.
Bazen uyuyakalıyorum kanepede..
Yağmurun gürültüsüne uyanıyorum.
Ya da çalan bir telefon sesine.
Şimdilik böyle buralar.
Sessiz sakin kimsesiz.
Geçecek biliyorum geçecek elbette.
Yani demem O ki,
Her şey bildiğin gibi işte…” Cemal Süreya
Ne güzel yazmış şair değil mi? , zaman zaman düşünürüm de aslında erkekler seviyor bizi ama bunu her zaman hissettiremiyor, adı üstünde; denir ya kapalı kutu bu.
Oysa kadınların geneli, karşısındaki erkeğin duygularını paylaşmasını, sevgi sözcüklerini kulağıyla da duymak isterler.
Şu var ki bazı erkekler için hislerini söylemek, bir savaşı kaybetmek kadar ağırdır, çünkü sevdiğini kaybetmekten, onu bir daha görememekten korkarlar..
Aslında toplumumuzda yaşanan aşklar çabuk şahlanırlar ama nasıl?
“Ben sustum, gözlerime bak sen anla” diyerek olmaz! … Ya arkadaş telefonda gözlerini nasıl göreceksin ki !
İnsanlar gariptir, kimi var mutluysa paylaşır, mutsuzsa içine atar. Gerçi her ilişkinin bir parça da molaya ihtiyacı var ama duygularını hiç paylaşmasını bilmeyen biriyse bu, gerçekten onunla işiniz var! Ah şu aile ve toplum var ya, bu alışkanlığın şekillenmesinde en büyük pay onların işte..
Biliyorum, seviyorsun onu, işte bu yüzden de kopamıyorsun ya. Seni bir gün ilgiye, iltifatlara, jestlere boğup ertesi gün toz olup kaybolmasına bir mana veremiyorsun. Sen “Tamam mutluyuz” dediğin an, film kopuyor, hadi devam et!
Olmuyor işte, olmuyor..
İçinde değerli bir mücevher varmış gibi hislerini saklayan adamla işin elbette kolay değil.
İşte bu saydığım nedenlerden dolayı, yaşadığın yılan hikayesine kurduğun yanlış bir senaryo ile ilişkiyi çözümlemek yerine, limon sıkmış oluyorsun.
Sonra farklı düşünüyorsun diyorsun ki , “Acaba başka bir kadın mı var? Başkalarını bilemem de, ben, kıskançlığı, çıkmaz bir sokak gibi görüyorum.
Halbuki bu tip yaradılışta olanlar hakkında düşünmemiz gereken çok daha başka yollar var. Bilirim ki , erkeğin bize olan ilgisiyle sarhoş olmadan evvel, onun ailesiyle olan ilişkisini araştırmamız lazım! Çünkü erkekler üzerinde yapılan araştırmalara bakılırsa, onlar ailelerinde nasıl davranılıyorsa, size de aynen öyle davranacaklardır. Bazı istisnaların, şu söylediğim kaideyi bozacağını sanmıyorum.
Yaşadığı duyguları sizinle açık ve net paylaşan, sizi ne önünde ne gerisinde bırakıp ta yanında olmanızdan hoşlanan, öz güveni sonsuz bir kişiye kapıldıysanız, sorun değil.
Ne var ki, hiç konuşmadan, sizin onu anlamanızı bekleyen, kızdığını söylemeyip tavır alan, hele de sevdiğini hareketleriyle belli etmeyi tercih etmiş bir erkekse bu..
Kim bilir belki de çocukken kendisini uykusunda seven bir babanın oğludur.
O, sizin şımaracağınızı zanneder, ya da bir kadınla kötü bir geçmişi, korkuları vardır. Entel biriyse eğer, sevgisini söz ile değil de hareketleriyle belli etmeyi tercih etmiştir..
Eyvah eyvahh!
Keşke ona sevdalanacağınıza, gidip de bir Japon balığına aşık olsaydınız ya. Atasözlerinin her biri tam tekmilli tecrübedir, anlayana..
Bütün sevginizin tamamını onunla olan ilişkinize transfer etmişseniz, şarjınız da bitecektir. Aslında bu yanlış bir bağlanma, her şey karşılıklı olmalı.
Hayallerine dokunmuş olsan, kıyamet kopacağını sanan şu meşhur Platon gibi, derin bir kişiliğe kapıldıysan, baktın ki kopamıyorsun tavsiyem olacak;
Japonya’ya uzun bir yolculuk yapacaksınız zira sevgi emek gerektirir..))
Çünkü onunla bu dengesiz ilişkiye devam ederek çöküntüye düşmektense, o kültürdeki insanların iletişim şeklini orada araştırıp anlamadan dönmeyin Japon kültürünü çözerseniz, bu aşk ta çözülecektir.
Diyelim ki gittiniz, öncelikle bir Japonla tokalaşmak, size kendinizi kirpi gibi hissettirecek, Sanki dikenleriniz batacakmış gibi temas ediyorlar. Başıyla yerlere eğilip selam veren bir insandan bu mesafeli davranışı de çok görmemeli.
Kızsalar, küsseler, neşeli de olsalar o yüzündeki gülümseyişten, hangi hisler içinde bu mimiklere sahip olduklarını kestiremezsiniz. Bu şartlar altında size düşen, insan beyninin röntgenini çekmeyi öğrenmek. Bunun için en ideal ülke burası, zira Japonlar insan ilişkilerinde ; susmak, duyguları saklamak, utanmak bunları fazilet olarak algılayan bir toplumdur.
Hani şaka da olsa, boşuna size “Oraya gidin!” demiyorum ben..
Duygularını gizleyerek, sessiz iletişime duyarlı olan bir erkeği anlamak için , bir Japon tanımak lazım, çünkü onların doğası böyle! Bir insanla sohbet ederken, açık açık hissettiklerini söylemektense, telepatik ilişkiye girmekten hoşlanırlar, dahası sizin de kendilerini sustukları halde anlamanızı bekleyen bir milletin huzurundasınız.
Yahu bir Japon geyşa bile, işin eğitimini aldığı bir ülke bu, neden hoşlandığı belli olmayan, susarak konuşan bir erkeğe hizmet etmek kolay mı sandınız?
Bu ülkede yaşayarak, onların adet haline getirdiği davranış gerçeklerini kabul etmek bir yana, bir yabancı dili öğrenir gibi, telepatik duyarlılığı öğreneceksiniz, az şey değil..
Kısa ve net duygularını belli etmeyen bir kişiyle gönül bağınız varsa, Japon toplumunun iletişim şekline vakıf olmak, yaradılış farklılıklarını kabullendirecek size.
Susarsa sussun, siz onu anlayacaksınız…
Aslında bu yazıyı niçin yazdım, biliyor musunuz?
Hangi huyda olursa olsun, size uymuyor diye bir insanı değiştirmeye kalkmayın! İşte bu yüzden bir uçak bileti alıp, Japonyaya gitmenizi tavsiye ettim, başkasını sahiplenip değiştirmeyesiniz diye, evet aşk adına da olsa bu böyle.
Aşk varsa , o ucuz değil!,
Biraz uzun oldu değil mi?, umarım sıkılmadınız, zaman, zaman “Evet ya doğruyu söylüyor” diyenlerinizin seslerini de duyuyor gibiyim, bu haftalık ta bu kadar, Haftaya Habercaddesinde başka bir konuda buluşmak üzere
Mutluluk ve sevgiyle kalın değerli okurlarım…
ESRA SONGÜLER
GAZETECİ -YAZAR
Kadınlar ve kuşlar birbirine çok benzer.İkisini de elde tutmak zordur.İncitmeden sevmeliZira birinin kanadı çabuk kırılır,Diğerinin kalbi...Kanadı kırılan kuş uçamaz Kalbi kırılan kadın uzaklaşır.! ~İnan Durak Taş
Hüseyin KURT
25-11-2024 19:05