Böyle bir yazı yazmak nereden çıktı diye soracaksınız?
Hepimizin hayalidir emekli olmak, sakin bir hayat sürmek, huzur içinde yaşamak. İyi de gerçekte de öylemidir?
Emekli olmanın kaygılarını yaşayan bir beyefendinin anılarını aktarmak istiyorum.
“Emekli olmayı düşünüyorum ama kaygılarım var, işimi sıfırdan kurdum, gece gündüz çalıştım, çok emek harcadım, çok şükür iyi yerlere getirdim. Yaş oldu 65, itiraf etmeliyim ki artık yoruldum. İki yetişkin oğlum var “Baba git artık hayatını yaşa, keyif yap, işi gücü de artık bize bırak” diye ısrar ediyorlar. Eşim de onlarla aynı fikirde.
Ama ben psikolojik olarak hazır olup olmadığımı bilmiyorum. Bir yandan “Haklılar, artık emekli olmanın zamanı geldi” diyorum ama bir yandan da korkuyorum.
İlginç değil mi, yaşı gelmiş 65’e, yani artık emekli olup, torun sevmek, hobileriyle huzurlu bir yaşam geçirmesi gerekirken yine de kaygılar yaşıyor.
Kendisine “neden korkuyorsunuz?” diye bir soru yöneltince adamcağız başlamış anlatmaya.
- Belki saçma gelecek ama en çok sıkılmaktan korkuyorum. Oğullarıma güvenirim, iş açısından zerre korkum yok ama ya sıkılırsam, ya depresif olursam diye çok korkuyorum. Bu kadar yıl gece gündüz çalıştıktan sonra her şeyden elimi ayağımı çekmeye hazır mıyım? Hiçbir şey yapmadan günlerimi nasıl geçiririm? Emeklilik hayatına adapte olabilir miyim?
Kaygıları gayet açık ve netti. Yıllardır çalış, sonra daha az bir maaşla kenara çekil, psikolojik olarak bir çöküntü olabilirmiydi?
Oysa ki emeklilik bir kenara çekilmek demek değildi, yapılacak çok şey vardı.
Aslında bu düşünce bile bir insanı depresif yapmaya yeterdi.
Ne bileyim mesela benim aklıma, istediğin saatte uyanma, istediğin yere gitme, istediğin kadar hobilerinize vakit ayırma…
Bunlar benim emeklilik hayalleri denilince aklıma ilk gelenlerdi. Kolay değildi yıllarca daha gün ışımadan kalk, servis peşinde koş derken işyeri ve hummalı bir çalışma. İnsanlar dinlenmek için bu yılların özlemiyle yaşıyor.
Ancak bazen hayallerle gerçekler birbiriyle uyuşmuyor. Emeklilik günlerine kavuştuktan sonra beklentileri hayallerini karşılamayanlar “Emeklilik Sendromu” olarak da nitelenen sorunla yüz yüze gelebiliyor.
Oysa ki bu “Emeklilik Sendromunu” atlatmak ta bizim elimizde. Şöyle ki koltuklarımıza gömülüp rahat rahat oturup spor programı seyretmek, maçları takip etmek fikri bana da cazip geliyor ama haklısınız belki bir süre sonra bu bizi sıkabilir. Başka şeylerle de meşgul olmak lazım. Hobi edinmek, yeni bir şey öğrenmek işin en keyifli kısmı. Ama bazıları var ki sanatla uğraşmayı, sporu, seyahat etmeyi, müze gezmeyi, sinemaya gitmeyi, arkadaşlarla toplantılar, sohbetler yapmayı ‘boş işler’ olarak algılar.
Bunlar boş işler değil, hem de hiç değil.
Bakmayın siz Benjamin Franklin’in “Bazı erkekler 25’inde ölüyor ama 75’ine kadar gömülmüyor” demesine.
Asıl hayat ellisinden sonra başlar. “İkinci Bahar” deriz ya… Ellisinden sonra aşklar da bir başka oluyor, insanlar daha hassas, daha mantıklı davranıyor, seçici oluyorlar. Çünkü gençlikte düşünemedikleri bir çok şeyi bu yaşlarda düşünüyorlar.
“Gençlik başımda duman, ilk aşkım ilk heyacan” şarkısında olduğu gibi…
Bence emeklilik insan hayatında yepyeni bir dönem.
Bu dönemi rahat, huzur içinde geçirin, duygu ve düşüncelerinizi çevrenizle paylaşmaktan korkmayın
Gelecek yazımızda başka bir konuda buluşmak üzere.
CELAL KODAMANOĞLU
Habercaddesi
Yayın Koordinatörü
Yorum Yazın