İlkbaharın en güzel aylarındayız hayata merhaba diyor doğa, Aydost ormanlarında gezi grubumdaki arkadaşlarımla birlikte geziyoruz, gözlerim ormanı izliyor, her taraf mis gibi toprak kokuyordu, çöktüm dev çınarın dibine, papatyalarla açmış, her yer bembeyaz sanırsınız ki kar yağmış , papatya falları artık geçmişte kaldı, bizlerin falları çoktan bakılmıştı zaten. Aklıma bir arkadaşım geldi, o da çok severdi yeşilliği, ormanları. Hayat böyle birşey işte istesekte istemesekte değişim yelpazesinin içindeyiz derler ya “tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna”.
Kafamı yukarı kaldırıyorum, kuşların cıvıl cıvıl şarkı söylemelerine şahit oluyorum, ağaçlara bakıyorum kuşlar kıpır kıpır etrafımızda uçuşurken yuva kurma telaşlarına tanık oluyorum.
Yuva kurmak ne güzel birşey, ama o da şans iste, kuşlara bakıyorum, yuvalarında kuluçkaya yattılar ve ardından minik civcivleri çıktı ortaya. Sabırsız, çığırtkan hallerine tanık oldum önce ardından anne ve babalarına benzeyen bir hale büründüler sonra uçma çabalarına tanık olduk ve ardından uçup gittiler yuvalarından. Yuvalar boş kaldı başka bir yılda başka kuşların gelişini bekler oldular.
Böcekler yumurtalarını bıraktılar yapraklara ve ardından tırtıla döndü küçük larvalar. Sonra küçük kelebekler uçuşup durdu etrafımızda. Çoğumuz inanmak istemezdi o kelebeklerin o tırtıldan dönüştüğüne bu inanılmaz metamorfoz değişimin en somut örneklerindendi oysaki, değişim yelpazesi her yerde yaşanıyordu,
Mevsim kıştan ilkbahara dönmüştür artık ve önümüz yaz, hatta yazı da hatırlatır bize ara sıra bir kaç gün bastıran sıcaklar, sonra yine özüne döner, yerini hemen serinliğe bırakırlar. Bahçelerde ve tarlalarda yetişen sebzeler ve meyveler ağır ağır toplanmaya başlar artık Okullarda yavaş yavaş tatile girmeye hazırlanır, tatil heyecanı başlar çocuklarda bir heyecan, bir heyacan sorma.
İşte aylar, mevsimler böyle olağanüstü değişimlerle geçip gidiyor. pek çoğunun farkına bile varmıyoruz. Artık yaz sıcakları gelmek üzere, yazında Adalar muhteşemdir, Adalarda eskiden faytonlar vardı, arkadaşım hayvanseverdi, o atlara acır, sahiplerine çok kızardı ondandır ki, bir kez olsun o faytonlara binmezdi, Büyükada da tepedeki Aya Yorgi kilisesine yürümeyi de sevdiğinden yürüyerek çıkardı, neyseki faytonların yerini elektrik arabalar almış, arkadaşım aklıma geldi de, eminim en çokta o sevinmiştir, bende sevmezdim o zavallı hayvanların eziyet çekmesine onun içindir ki, bir kez olsun binmiş değilim o faytonlara.
Bütün bu hızlı değişimlerin ardından ben her ne kadar Deniz ile Orman arasına sıkışmış bir ilçede yaşasamda, deniz mi, doğamı deseler, tercih yapmakta zorlanırım, çünkü ikisini de severim, aslında doğaya aşığım, canım sıkıldığında kendimi atarım Aydost ormanlarına, artık biraz daha alışmıştım yaşadığım şehre. Biraz daha buraya aittim. Her ne kadar kalıcı hissetmesem de kendimi burada. Farklı bir deneyim oldu aslında burası benim için. Mesleğim gereği çevrem geniştir benim kum gibi insan tanıdım. İnsanların hırslarına, ihtiraslarına, içlerinde bastıramadıkları duygularını nasıl dışa vurduklarına, zayıflıklarına, komplekslerine ve daha pek çok şeye tanık olup biraz uzak durup uzun uzun seyredip onları izlemiştim. Benim çalışmaya dair her şeyi bırakmaya başladığım bu günlerde onların sımsıkı tutunuşlarına tanık oluyordum. Toy gençliklere tanık oluyordum. Umursamaz yaşamlar geçiyordu gözlerimin önünden. Ve daha pek çok şeyi yazmayı tercih etmediğim den onca olaylara sadece şaşkınca bakıp geçiyordum.
Artık yeni bir plan yapma zamanı geliyordu benim için. Çünkü sonsuza kadar çalışarak devam etmeyi düşünmüyordum. Kendime zaman ayırarak uzun bir süre dinlenmeyi düşünüyordum. Sonrasında daha çok edebiyata ve kitaplara vakit ayırmak ve onlarla daha fazla vakit geçirmek istiyordum. Doğada daha fazla zaman geçirmek yeni yerler ülkeler keşfetmek istiyordum. Bunca zaman çok da farkına varmadan geçip giden zamanın çevremizde bıraktığı değişimleri özümseye özümseye yaşamak istiyordum. Her mevsimi bütün değişimleri gözlemleyerek vakit geçirmek istiyordum.
Keşke eski yıllar geri gelse, keşke o güzel insanlarla yine hoşça vakitlerimiz geçse, sohbetlerimizde kahvelerimizi yudumlasak, ama olmuyor işte, keşkelerle geçiyor ömrümüz.
Bunca değişimin ve geçip giden bunca yılların da ardından ben artık özüme geri dönmek istiyordum, artık daha sakin, daha durağan, aceleci olmayan vakitler geçirmek istiyorum.
Hayat böyle değişiyor, giden günler, sevenler, sevilenler artık geri dönmüyorlar, bu değişim yelpazesinin içinde hepimiz varız…
Haftaya Pazartesi başka bir konuda buluşmak üzere sağlacakla kalın sevgili okurlarım..
Seçil Eskioğlu
Gazeteci - Yazar
Yorum Yazın