Lale Devri çocuklarıyız biz,
Zamanımız geçmiş
Aşk şarabından,
Kim bilir en son
Hangi şanslı içmiş.
Ne güzel bir şarkıdır değil mi, bizi alır geçmişe götürür, hatıralar arasında dolaştırır.
Geçenlerde sosyal medyada bir paylaşımla karşı karşıya kaldım “Bu yazıyı 1980 öncesi doğanlar okusun” Yani diyor ki, X kuşağı okusun, kısa ve net olarak bizim kuşaktan bahsediyor okumamızı istiyor.
Okumaya başladım, gerçekten de o zamandan bu zamana neler değişmiş neler...
Hey gidi günler hey!
Evet dostlarım , bir zamanlar ağızdan çıkan söz gerçekten sözdü.
Arkadaşlarımla buluşmaya gitmek için önce annemin gönlünü yapıp izin koparmam gerekliydi, bu zorlu bir süreçti :) Asla yalan söyleyemezdim, annemin güvenini kaybetmeye hiç niyetim yoktu.
Annem eve şu saatte geleceksin derse o saate evde olunacaktı. İzni kopardım diyelim, arkadaşlarla buluşmak bile ayrı bir meseleydi. Kah buluşma yeri kah saati yanlış anlaşılınca Yeşilköy İstasyonunun önünde kaç tur attığımızı Allah bilirdi.
O zamanlar Aşk konusuna gelecek olursam, okuldan eve gelir gelmez, gözümüz salondaki telefondan ayrılmazdı, ne zaman çalacak diye tetikte beklerdik. “O” çocuk mutlaka arayacaktı, uzun telefon konuşmaları bizim için cennette dolaşmak gibiydi. Zaten “Konuştuğun çocuk” lafı da buradan geliyor yani o güzel döneme ait.
Evde annemin arkadaşlarıyla toplandığı altın günü varsa okuldan eve gelmeyi iple çekerdim. Bizim için geçerli olan asla şekilleri bozulmaması gereken pastaları, börekleri teyzeler löpür löpür götürdükten sonra sıra nihayet bana gelirdi. Bir tabağın içine kısırı altlık yapıp kalan pasta böreklerden üzerine özenle yerleştirir ve “Süper Baba ” dizisini izlemek üzere televizyonun başına geçerdim.
Bir gün yazlık evimizin mutfağından salonuna geçen annem, bir çocuğun veranda da köşe yastığı gibi kanepemizde oturmakta olduğunu görmüş. Peynirli poğaça ve çay ikram etmiş denizden gelince bana “Arkadaşın geldi bugün” dedi ama ben çocuğu tanımıyorum.
Gülüyorsunuz ama halende bilmiyoruz o çocuğun kim olduğunu, kimbilir belki de bisikletle ordan geçerken karnı acıkıp bize uğramış biriydi çocukcağız.
Devlet okulunda okudum ve okul hayatım boyunca sabahçıydım, o yüzden sabahçı olmak mı, öğlenci olmak mı hangisi daha iyidir bunu bilmiyorum. Okula muz götürmek yasaktı. Yaramaz değildim ama her aktivitenin içinde bulunmaya çalışırdım, ilkokulda topluca bitlendiğimiz zamanlarda olmuştu, hemen saçlarımız kısacık kesilirdi, bit ile başa çıkmanın en kestirme yoluydu.
Çocukluğum bisiklet üzerinde geçti desem, hele ki misket vazgeçilmez oyuncağımdı, hareketli bir çocuktum, diz kapaklarım yara bere doluydu. Eh artık benden bıkıp en sonunda “Ne halin varsa gör” diyen rahmetli anneciğim, boyumun yetişeceği bir rafa oksijenli suyla tentürdiyotu yerleştirip olaydan kendini soyutlamıştı.
Ahhhh ahhhh ne güzel günlerimizdi o günler, ve şimdilerde bir şarkı, hep kulağımın pasını alır geçer…
Lale Devri çocuklarıyız biz,
Zamanımız geçmiş..
Aşk şarabandan
Kimbilir en son
Hangi şanslı içmiş ?
Bu günlükte bu kadar, eski günlere yolculuğumuz burada bitti başka bir yazıda buluşmak üzere
Hoşçakalın, Hoş kalın
ESRA SONGÜLER
HABER CADDESİ EDİTÖRÜ
Yorum Yazın