Televizyonu açtım, merak işte… Gözüme Magazin D programı takıldı. Bir zamanlar ilkini benim yaptığım bir programın bugün nasıl bir hale geldiğini görmek istedim. Kanal D’de yayınlanan Magazin D Pazar başladı.
Sunucu ekrana çıktı, selam verdi ve ilk cümlesi şu oldu:
“Münir Özkul ve Şener Şen’in unutulmaz sahnelerini izleyelim.”
Yaklaşık yarım saat boyunca Şener Şen ve Münir Özkul filmlerinden alınmış sahnelerin derlendiği bir VTR izledik. Magazin programı dedikleri şeyin ilk bölümü tamamen arşiv görüntülerinden ibaretti. Bunun için bir magazin ekibine, muhabirlere, kameramanlara gerek var mı? Tabii ki hayır. Bir kişi oturur, eski sahneleri kesip biçer, arka arkaya dizer ve işte size program… Bir editör ve birkaç video parçasıyla oluşturulmuş bir yayın.
Oysa biz yıllar önce bu programları yaparken sahada ter döküyorduk!
Her hafta “Rakiplerimize nasıl haber atlatırız?”, “En güzel röportajları nasıl yaparız?”, “En özel görüntüleri nasıl çekeriz?” yarışındaydık. Muhabirler ünlülerin peşinde koşar, röportaj için en doğru anı kollardı. Çekimler için mekan mekan dolaşır, özel haber peşinde koşardık. Çünkü magazin haberciliği, masa başında değil, sahada yapılırdı!
Bugün gelinen nokta ise tam anlamıyla kolaycılık!
MAGAZİN Mİ? ARŞİV KOLAJI MI?
Münir Özkul ve Şener Şen VTR’si bitti. Ardından “Gündüzüyle gecesiyle ünlüler dünyası” başlıklı bir başka derleme ekrana geldi. Magazin haberciliği diyerek sundukları şey, kelimenin tam anlamıyla ortaya karışık tadında bir içerikti. Kim, nerede, ne zaman konuşmuş, ne zaman görüntülenmiş belli değil. Ünlülerin eski fotoğrafları, bir iki tane sosyal medya paylaşımı ve biraz da jenerik müziği… İşte size magazin programı!
Böyle bir program için bir haber ekibine gerek var mı?
Bir muhabire gerek var mı?
Bir kameramana gerek var mı?
Hayır! Çünkü bu program, sıfır emekle hazırlanmış bir içerik yığını!
Bunu bir stajyer editör bile hazırlayabilir. Sosyal medyayı tarar, birkaç eski video keser, üzerine birkaç ses efekti ekler ve tamamdır. Magazin haberciliği artık masa başı televizyonculuğuna dönüşmüş durumda. Bir zamanlar en büyük rekabetin yaşandığı, en özel haberlerin alındığı magazin programları bugün kopyala-yapıştır mantığıyla hazırlanıyor.
KANAL D’YE SORUYORUM: BU PROGRAM KAÇA MAL OLUYOR?
Şimdi merak ediyorum… Bu program Kanal D’ye kaç TL’ye mal oluyor?
Kaç kişilik bir ekip bu işi yapıyormuş gibi görünüyor ama aslında masa başında kurgulanmış içerikleri servis ediyor?
Bu programın ekibinde kaç kişi gerçekten sahaya çıkıyor, araştırma yapıyor, röportaj yapıyor?
Büyük ihtimalle sıfır.
Bu program, magazin haberciliğinin en kötü örneği haline gelmiş durumda. Ne özgün bir haber var, ne özel bir röportaj, ne de kaliteli içerik… Oysa yıllar önce bu programlar izleyiciye ilk kez duydukları, ilk kez gördükleri özel içerikler sunardı. Şimdi ise eski videoların üst üste yığıldığı bir “tekrar izleme” seansına dönmüş durumda.
MELTEM DEMİRÖREN’E SESLENİYORUM: BU PROGRAMI KALDIRIN!
Meltem Demirören’e sesleniyorum:
Bu programa ödediğiniz paraları adeta çöpe atıyorsunuz! Eğer bu saatte bir film koysanız, emin olun izleyici daha çok ilgilenir. Hatta daha iyisini yapın: Bu programa harcadığınız bütçeyi bir vakfa bağışlayın. Emin olun, çok daha fazla makbule geçer.
Televizyonculuk bu değil. Magazin haberciliği hiç değil.
Ama belli ki, bugün televizyon ekranlarında geçmişin emeğine saygı duyan da kalmamış…
Burhan AKDAĞ
Yorum Yazın