Yazdıklarıma bir bakıyorum da, kalemim koşmaya başlayınca, ona yetişmek zor oluyor.
Sade kahvemi yapmış, çalışma köşeme çekilmiş ilham perimi bekliyorum…
Düşündüm de bu insanları tanımak o kadar zordu ki, eli kalem tutan, konuşarak anlaşabilen, söz söyleme sanatına sahip olan bir insan, oyuna gelip, susmayı marifet sanabilir mi.
Atalarımızdan kalan yadigar bir söz vardır “Kişi, yedisinde neyse, yetmişinde de odur" denir.
Bunun gibi söz kalıplarına inanıp onların arkasına sığınanlar, hiçbir zaman kendilerini değiştirmek, zamana uymak zahmetine girişmezler, “Böyle gelmiş, böyle gidercidirler.”
Susmakla yola çıkılan hayat görüşü, kibri davet ederek egolara yer ettikten sonra, herkes kendini bulunmaz bir Hint kumaşı sandı.
Biliyorum, hiç sorunsuz insanlar da vardır ama onların yerleri hayatta yalnız kalmaktır.
Zaten okuduğum hiçbir kitap, mutluluğun garantisini vermedi bana.
Aslında gök kubbe ne kadar mükemmelse, yeryüzü de öyle olmalıydı.
Ne garip, bazen aynı dili konuştuğumuz, aynı kültürü paylaştığımız kişiden nefret edebiliyoruz
Neyi paylaşamıyoruz, o da belli değil?
Sonuçta sonsuz bir boşluktan geldiğimiz için, önümüze çıkan irili ufaklı boşluklara alışmaya çalışıyoruz.
Şu var ki; ona da alışamıyoruz!
Ama insan, kendini mükemmel görerek, kandırmakla mutlu oluyorsa, belki de hepimiz kendimizi kandırarak mutlu olmalıyız.
Ne isterdim biliyor musunuz?
Keşke beni “BEN” olduğum için sevseler.
Her ne fikre sahipsem, hangi yıldızlardan düştüysem, her neredeysem düşünen insanların bol olduğu bir dünyada yaşamak isterdim.
Beni ben gibi dedim , egolardan uzak, kendi halimde.. Kendi doğrularımla yaşayan, benim dünyamı benim gibi görebilen insanlar beni sevsinler.
Fazla birşey istediğim yok.. Narsist demeyin bana, asla öyle biri değilim, İnsanları severim onları anlamak zordur onları anlamaya da çalışırım ama her insanı sevmek zorunda değilim.
Sen elmayı seviyorsun diye, elma da seni sevmek zorunda mı ?
Tanıştığınız ilk zamanlarda “Olumlu yanlarını” gösteriyorlar, zaman geçtikçe o insanların olumsuz yanlarını da görüyor ve onlardan soğuyoruz.
Sağlam dostluklar ve sevgi birliktelikleri, yaşanan tecrübelerin sonucunda oluşabiliyor.
Maskeli insanlarla da karşılaşıyoruz, zamanla o maske düşüyor, başka bir maske ile çıkıyor karşımıza, karşılaştığımız her insanın bir maskesini çıkartıyoruz.
Sonrası ne mi? Hayal kırıklığı!
Onun için bir insanı tanımak zor zanaattır.
Dış görünüşe bakarak fiziği, yaşı, karakteri gibi hakkında fikirler yürütebiliriz.
Biraz daha derine indiğimizde ise, alışkanlıklar, prensipler, bakış açısı çıkıyor ortaya.
Daha iyi tanıdıkça çatışmaları gel-gitleri ve geçmişin onda bıraktığı izleri çok rahat görüyoruz.
En özelini çoğu zaman paylaşmak istemezler, çünkü orda zayıflıkları, zaafları, korkuları gizlidir.
Karşındakini o izin verdiği kadar tanırsın ya da tanıdığını zannedersin, tam anlamıyla tanımak diye bir şey yoktur.
Bir insanı gerçek anlamda tanımak; söyledikleri ile yaptıkları arasındaki tutarlılığa bağlı.
Gerçek bir dost ve iyi bir insan aramak konusunda deneme tahtasına dönen ömrümüzün belki hayal kırıklıkları çoktur ama ayakta bir abide gibi kalarak ömrümüze ilham kaynağı olmuş gerçek dostlarımız da vardır kuşkusuz.
Dedik ya, insanları tanımak çok zor !
İşte ondan diyorum, beni BEN olarak sevin diye…
Ve yine bu hafta da köşemiz doldu…
Habercaddesinde başka bir konuda buluşmak üzere
Mutluluk ve sevgiyle kalın değerli okurlarım…
ESRA SONGÜLER
GAZETECİ -YAZAR
Yorum Yazın