Hayat sürprizlerle doludur,
Bir telefon, belki hayatımda aldığım en anlamlı, en güzel telefon,
Kızım Berfudan….
- Anne. Bu akşam bize çaya gelsene dedi…
Berfu kızım, yavrum benim, gitmez olurmuyum, Baktım ki, dünürlerde orada, bir anlam veremedim, ama hem kızım hem de oğlu heyecanlıydı, bunu birbirlerine bakıpta muzipçe gülmelerinden belliydi,
çay kahve sohbet derken Berfu,
-Yeni kamera aldık, büyük aile selfisi çekelim dedi, yine de bir anlam veremiyordum çektikleri fotoğrafı televizyon ekranına yansıttılar, çıkan fotoğrafına anlam veremedim, sanki bir ultrason görüntüsüne benziyordu, Gülmeye başladılar..
- Evet Anneanne oluyorsun sende, Babaanne oluyorsun sende Dede oluyorsun Amca oluyorsun derken hemen fırladım hem Berfu’ya hem o da benim oğlum sayılır, canım damadım Sertan’a nasıl sarılmışım bilemiyorum, gözyaşlarım sel oldu gitti, sevinç gözyaşlarıydı bunlar … Heyyyyy dünya alem duysun, ben artık bir Anneanneyim, Uras bey geliyor, dünyaya merhaba demeye…
Evet yaaa bu yaşlar mutluluk yaşlarıydı, şu dünyaya bak, daha dün gibi ellerime aldığım minicik Berfu, büyümüş, evlenmiş, o da anne oluyordu artık… ve derler ya Torun baldan tatlıdır diye, bilmem ki.. işte Heyecan.. Sevinç, Mutluluk, herşey birbiri ardına geldi…
Teknolojinin tavan yaptığı çağdayız, şimdi cinsiyetinin ne olacağı aylar öncesinden belli de eskiden öylemiydi, Bilemezdik ki, “Kız mı erkek mi?” merakıyla, “Ah bir doğsa!” diye sabrın taşar artık hem olumlu hem olumsuz duygular birbirini kovalıyorken, hani “eli ayağı düzgün olacak mı?” kaygısı olsa da bu bekleyiş heyecanlıdır aslında bir canlı dünyaya teşrif edecek!
Ve vazgeçilmez renkler ya mavi ya pembe renklerle bekleyeceksin onu. Hayat sonu olmayan bir bekleme salonundan ibaret olmasına rağmen, bunu görmezden gelmeye meylettiren bir doğa kanunu var ortada…
Doğar doğmaz o ciyaklarken, sen gülersin..Sanki bir tarafından boncuk çıkacakmış gibi bir histir bu!
Askerlerin şafak saydığı gibi, sen de kırkı çıktı çıkacak diye avutursun kendini...Zaten bu ara ilk dedikodular başlayacak, vay anaya benziyor, yok babaya benziyor gibi yakıştırmalar…
İnsan, süreklilik arz eden bir bekleyiş içindedir.
Sıra geldi, dişlere, ah bir emeklese, bir de yürüse, derken ele avuca gelmiştir bile. Daha dur! Bunlar hiçbir şey değil.
Konuşmayı, etrafla iletişim kurmayı öğrenecek O. Bir çocuğun çat pat ana dilini öğrenmesi üç yılı bulur, sırada okula başlayıp okumayı sökmesi, sosyal hayata intibak etmesi, mikroplarla savaş yapmayı öğrenmesi…Aslında şu saydıklarımın tümü bir çiçeği sulamak, spor yapmak gibi zevklidir de.İlk çatışma ergenliğe girdiği gibi ortaya çıktığında;
“Senin için gecemi gündüz ettim” “saçımı süpürge yaptım” gibi kalıplaşmış sözlerle trip atsan da, o bunları anlamayacak. Adı üstünde, ergen…
Bir de şu illeti atlatsa, derken kendini kurtarsa, bir meslek bulsa, bir eş bulup karşıma çıkarsa…doğursa, artık bir torunum olsa ve bana baksa..
Ha bi durr!
Fazlaya kaçmadık mı?
“Bir doğsa, hayırlı evlat olsa” demekle olmuyor bu işler..Söylemeyle olsaydı, açlıktan ölmek üzere olan o fakirlerin zenginlik rüyalarının gerçekleşmesi gerekirdi.
Hayatın bir oyalanma, kendini kandırma, yansılama, hatta bir sınav yeri olduğunu söyleyen bir Tanrı da var!
Seni iyi kötü anlarında güden, dürten, akıbetini dilediği yöne ileten bir Tanrı!
Heveslerin kursaklarda kalmasını istiyor değilim ama iki ile ikinin dört etmesi ne kadar gerçekse, bir bebekten geleceğe dair beklentiler de o kadar…
Ahh nerde o günler? Maviler Pembeler, Kararsızlıklar… İşte Hazırlıklar tamamlandı bile, Renkler mavi.. veeee bugün Uras bey geldi,
Heyecan dorukta, ama benim heyecanım bambaşka, kolay mı Anneanne olmak… Sımsıkı sarıldım Urascığıma… kolaydı yaaaa heyyy ben bir ANNEANNEYİM…
Seni seviyorum Berfucuğum, iyi ki doğmuşsun kızım, seni seviyorum, kızımın üzerine titreyen canım oğlum, oğlum damadım, Sertan, inanın bana dünyanın en büyük hazinesini verdiniz… … bak yine gözlerimden yaşlar akıyor, yok yok ağlamıyorum, gözüme toz kaçtı, hay allah yaşlanıyormuyum ne.. !
Neyse kalın sağlacakla..
SEÇİL ESKİOĞLU
Yorum Yazın