Sabah, sabah sabah balkona çıktım, sabah kahvemi yudumlarken, odamdaki tv.de nostalji yaşanıyordu, çocukluğumun efsane türkücüsü Ahmet Sezgin siyah beyaz ekranda o meşhur türküsünü söylüyordu..
“ Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır
Bugün posta günü canım sıkılır
Sıkılır aman aman aman…..
Gözlerim yine daldı uzaklara, anılar, anılar anılar, bitmiyor ki anılar… Hani demiş ya şairi biri “Anılar hatılaralarında değil hissettiklerinde gizlidir” diye… işte aynende öyle … geçen aydı … bir arkadaşım Antalya’dan bana misafir geliyordu, onu Sabiha Gökçen havaalanında beklemiş, almış eve getirecektim, yeni açılan metronun turnikelerine tam ilerlerken akbil doldurma otomatının önünde yaşlı bir amcam, otomat ile adeta savaş veriyordu, arkasında Z kuşağı gençler birikmiş sanki kendileri hiç yaşlanmayacakmış gibi, adamcağızla dalga geçiyorlar,
“Hadi be amca, yapıyorsun, makine ile flörtmü ediyorsun, senimi bekleyeceğiz” ve kahkahalar, bu sözleri duyunca iyice dellendim ,
Gençlere dönüp “Napıyorsunuz yaaaa… sizin anneniz babanız yok mu utanmıyormusunuz! diye çıkışıp amcama yardıma gittim, amcam beni görünce bendende güç almış olacak ki gözleri parladı,
-Kızım kartımı dolduramıyorum dedi.
Amcamın kartını doldurmasına yardımcı oldum, sonra arkadaşımı alarak metroya doğru ilerledim, turnikelerden geçip aşağı indim ki amcam benden önce gelmiş etrafına bakılıp sanki beni arıyordu, yanına gittim,
-Ne oldu amcam dedim,
Güzel kızım dedi adres soracaktım ama beni yine azarlarlar diye soramadım seni bekledim, kızım ben Feneryolu’na gidecektim dedi
Of ya amcam yanlış binmişsin, buradan metroya bin, ayrılık çeşmesinde in, orada yerdeki sarı çizgileri takip et, güvenlikçilere sor sana Marmarayı gösterirler, oradan Marmaraya bin 2 durak sonra Feneryolunda inersin dedim
Ama bir durdum, amcamda bir gariplik vardı, boş gözlerle bana bakıyordu, anladım benim demek istediklerimi algılayamamıştı, arkadaşımla göz göze geldik, yok amcamı burada bırakamazdım, buna ne karakterim ne de vicdanım izin vermezdi, gel amca dedim gelen metroya atladık, Ayrılık çeşmesine doğru yol alıyoruz, Muhabbet olsun diye sordum,
-Amcam nerelisin? İzmirliyim dedi, Ah be amcam dedim izmir benim vazgeçilmez sevdamdır, ne işin var ki Istanbulda…
Yavrum dedi ben emekli profesörüm.. Hayretler içinde süzdüm, vay beeee sen koskoca profesör ol, hayatın okumakla geçsin binlerce genci yetiştir, onları hayata hazırla ve şimdi o gençler senin elini öpeceği yerde, sana saygısızlık yapsınlar… artık amcam diyemedim… Hocam dedim, çünkü o hocaların hocasıydı, saygım bir kat daha arttı,
-Hocam dedim şimdi anladım sen İzmirden istanbula uçakla geldin peki valizlerin nerede… üç yaşındaki çocuk gibi yüzüme baktı,
“Nerede” dedi … İşte o zaman anladım ki amcam rahatsızdı,
-Kızım beni orada bekleyecekti dedi… Ayrılık çeşmesinde inip Marmaraya bindik, iki durak sonra Feneryolunda indik, sağa sola bakındım bekleyen kimse yoktu, hemen istasyon yanındaki bir kafeye girip sıcak çaylarımızı yudumlarken hocamla muhabbet ediyorduk, anılarını anlatıyordu, havada kararıyordu, baktım ki arayan soran yok,
Hocam şu telefonunu verirmisin dedim, cebinden tuşlu telefonu çıkarttı verdi, baktım üst üste 8 arama vardı, hepside aynı kişiden “Asel”
Heyecanla bastım tuşa , karşı telefon anında açıldı, demek ki telefonu elindeydi, daha konuşmama fırsat vermeden yüksek bir tonla
“Babaaaa neredesin sen“ diye çıkıştı,
“Lütfen sakin olun, dedim, merak etmeyin babanız benim yanımda…
-Siz kimsiniz diye doğal bir soru yöneltti,
-Hiç dedim babanıza yardımcı olan bir vatandaş, babanız Feneryoluna gideceğini söyledi, istediği yere getirdim ama burada kimse yok… yalvaran bir sesle,
-Allahaşkına dedi babamı bırakmayın ben Sabiha Gökçende babamı bekliyordum, arıyorum, arıyorum cevap yok, çıldıracağım, hemen geliyorum, yalvarırım babamı yalnız bırakmayın, o Alzheimer hastasıdır.. yalvarırım… Gözlerim doldu, kendi babam aklıma geldi, bilirdim bir kız evladının babasına olan düşkünlüğünü… Durun dedim rahat olun, merak etmeyin siz gelene kadar ben babanızı bırakmam… rahatladı…
Çok geçmedi kısa bir süre sonra genç, güzel bir bayan karşımızda bitti hasretle sarıldı babasına, ağlıyordu,
“Babacığım sen ne yaptın, ben seni saatlerce Sabiha Gökçende bekliyorum, ne ara çıktın.. Kızım dedi kartımı dolduruyordum, metroya binecektim bu kızcağız bana yardım etti, sonra geldik işte buraya,
-Ne kartı, ne Metrosu baba dedi ben arabamla geldim seni bekliyordum zaten
Sonra bana döndü… -Allah sizden binlerce defa razı olsun, babam izmirde Abimin yanında kalıyor, beni özlemiş, babamı uçağa bindirmiş beni aradı bende babamı karşılayacaktım saatlerce bekliyordum, defalarca aradım ama yok telefonu açmıyordu… Bir hayat kurtardınız… bundan sonra sizde benim öz kardeşimsiniz, ben doktorum, burada özel hastanede çalışıyorum,
İşte hayat böyle birşey , Hocaların hocası gün oluyor, o terbiyesiz gençlerin maskarası oluyordu
Her zaman söylerim ne oldum değil, ne olacağım demeli diye… evet evet, benim kız kardeşim yoktu ama artık var Aselll.. seni seviyorum canım kardeşim, geçenlerde benim babam rahatsızlanmıştı, hastaneye kaldırmıştım, Asel koşa koşa geldi onunla ilgilendi, canım yaaaa…
Babasını yani hocayı sordum, iyi dedi evde oturuyor, seni anlattım hatırlayamadı, seni tanımıyor !…
Üzdüm mü sizleri… Haydi kalın sağlacakla…
SEÇİL ESKİOĞLU
GAZETECİ-YAZAR
Yorum Yazın