Zor bir geceydi, sanki birşeyler olacakmış gibi sancılıydı gece, bunaltıcı bir hava vardı, İstanbul’daydım, saat 02.00 civarında henüz bulmacalarımı bitirmiş, bilgisayarımı kapamış ve yatmıştım, tam uykuya dalmıştım ki, eşimin bağırışıyla yataktan fırladım… -“Kalk Deprem Oluyor !.. “
Yataktan nasıl fırladığımı bilemiyorum, o anları yaşamakta istemiyorum, oldukça yüksek bir bir konutta oturuyordum, O anı yaşadığım da hala tüylerimin diken diken olduğu, müthiş bir uğultu vardı, bağırarak birbirimize sesimizi duyurabiliyorduk, , ayakta durmak imkansız gibi birşeydi, sanki lunaparkta salıncaktaydık…yer ayaklarımın altında kayıyordu, bir hışımla vardığım kapıdan dışarı kendimi atıp, tam asansörlere yöneldim ki bu kez elektrikler kesildi, ve o geçmek bilmeyen 45 saniye inanın bana sanki 45 dakika gibi gelmişti… tamam dedim, tamam herşey buraya kadarmış, ölümü bu kadar yakın hissetmiştim ensemde…
Uçakla yolculuk yapanlar bilirler , hostesler uçak havadayken, düşme anında neler yapacağınızı pandomim sanatı yaparak size gösterirler, “Uçak düşerse ,kafanızı mümkün olduğu kadar eğin ve ellerinizin arasına alın” gibi laflar.
Çok kızardım hosteslere sanki ölüme gidiyormuşuz gibi anlatırlardı, ama o an kulağıma o hosteslerin sesleri geldi, bu anlarda bir uçağın düşme anları gibiydi, belki de ölüme gidiyordum, kat boşluğunda bir duvarın dibine çöktüm cenin vaziyeti aldım… Sallantı bitince kendimi blok dışına attım, otoparkına inip, yakınlarını merak eden, birkaç arkadaşımla birlikte arabama atlayıp, Fatih’e Annemin evine gidiyordum,
Henüz bir kilometre öteye yani Halkalıya çıkmıştık ki, ilk yıkıntı ile karşılaştım, bir bina çökmüştü, etraf toz dumandı, polisler ve binanın hemen arka sokağındaki Özel Kent hastahanesinin personeli gelmiş, birkaç gazetecide vardı, yıkıntının altından çığlıklar geliyordu… ve o an enkaz altındac kalmış yirmi yaşlarında bir genç kızla göz göze geldim, yıkıntıların altında boynunu bükmüş çaresizliğin verdiği şaşkınlıkla yardım istiyordu… var gücümüzle yardım edip kızcağızı enkaz altından aldık, İşte bu kızın fotoğrafları tarihe geçti, depremin simgesi oldu, çünkü o an bu çöken bina yakınında bulunan Star gazetesi muhabirleri olay yerine, çok kısa bir sürede geldiği ilk binadan aldığı görüntüleri Türkiye ile birlikte tüm dünyaya duyurmuştu…
Olay yerinden ayrılıp, Fatih’e doğru yol alırken, yolda otomun radyosunu açtım, acı bir sürprizle karşılaştım, ensemden aşağıya soğuk bir terin indiğini hissettim, işte o zaman dünya başıma yıkıldı. Çünkü depremin merkez üssü Adapazarı’ydı aman Allahım, Sakarya Üniversitesine yeni başlayan, ve orada kendisine ev tuttuğum büyük oğlum, okullar tatil olduğundan İstanbuldaydı, ama arkadaşlarını ziyaret etmek için daha üç gün önce Adapaza’rına gitmiş, ve henüz eve dönmemişti… O an Adapazarında olması gerekliydi çünkü gelmemişti, İstanbulda böylesine şiddetli duyulan bir depremin Adapazarında nasıl bir yıkım yapacağını düşünmek dahi istemiyordum, direksiyonu kırarak yeniden eve döndüm, eşime oğlumu sordum, -Merak etme, dün telefon etti, Ankara’ya gitmiş, şu anda Ankarada dedi… Tanrıya şükrettim ama bu kez başka birşey aklıma geldi, çok sevdiğim, değer verdiğim bir arkadaşım Adapazarındaydı, Çark caddesindeydi.. birden panikledim, cep telefonuma sarılıp onu aradım, yok yok yokkkk telefona yanıt alamıyordum…
Adapazarında iken, büyük bir tesadüf sonucu deprem günü Ankara’ya okuldan başka bir arkadaşını ziyarete, henüz Üniversiteye yeni başlamış olan büyük oğlum, haberi alır almaz, ilk atladığı otobüsle İstanbul’a dönmüştü,
Bir gün sonra ailecek Adapazarına gittik, manzara inanılır gibi değildi, inanamıyordum, oğlumun kaldığı Nehirkent’deki ev yerle bir olmuştu , Oğlum büyük bir tesadüf sonucu yada hayattaydı,
Adapazarın da rüzgar estikçe genzimizi yakan çok ağır bir koku vardı, kireç ve ceset kokusu birbirine karışmıştı, Kendisinden haber alamadığım arkadaşımı aramaya başladım, işte o an hayatımın en büyük yıkımı yaşadım, çok sevdiğim, değer verdiğim bir arkadaşımın evinin bulunduğu Çark caddesi tamamen yerle bir olmuştu, sordum, soruşturdum… ama arkadaşımdan hiçbir haber alamadım, Hastahaneleri tek tek taradım, bir ümitle yaralıların arasında saatlerce kaldım, yok yok yoktu… bulamıyordum, etraftan dediler ki - Stada git, ölenler orada dizili, Stada gittim, çimlerin üzerine cesetler dizilmiş yüzlerce ceset vardı, genci, yaşlısı, herkes herkes toz toprak içinde cansız vücutları çimlerin üzerine serilmişti, insanlar deli gibi tanıdıklarını arıyorlardı, , gözlerim doldu, hüngür hüngür ağlıyordum, dayanılmaz bir manzara vardı, göz yaşlarım içinde içinde yüzlerce ceset arasında canım arkadaşımı aradım hep aradım, aradım aradım aradım…. Ama bulamadım. .. yok yok işte, yer yarıldı içine girdi sanki… Çaresiz İstanbul’a döndük…
Ve o günden sonra arkadaşımın izine bir daha rastlayamadım… Eğerki yaşasaydı beni mutlaka ama mutlaka arayacaktı… Üzerinden 14 yıl geçmesine rağmen aramadı… biliyorum ki ona Çark caddesi mezar oldu, O gündür bu gündür, Adapazarına gitmem, sevmem o kenti, nurlar içinde yat canım arkadaşım, nurlar içinde yat… Mekanın cennet olsun…
Celal KODAMANOĞLU
Yorum Yazın