Pek çoğumuz da olur, dün akşam yemeğinde ne yediğimizi unuturuz, hatırlamak isteriz de ekserimiz hatırlamakta dahi zorlanır. İnsan günlük dönüşümler de, hareketler de, aklıyla ve yüreği ile düşünme gereği duymadan, içgüdüsel olarak tüm yaptıklarını, hatta kendisine karşı yapılanları da unutur. Böylesi kolay unutma yetimiz, olay ve hareketlerin sıradan ve günlük döngülere dahil olma halindendir. Sıradan ve günlük döngülere, kazaları, istem dışı yapılanları ve yaptırımları, vasat ya da küçük sayılabilecek doğal afetleri dahi ek yapabiliriz. Unutulmaz olan nedir, bizzat şahşımız hedef alınan, hain, etik dışı söz ve söylemler, yakıcı, yıkıcı, zalimce hareketlerdir. Birey bazlı bahsi geçen tüm hareketlerimiz ve eylemlerimiz, değerlerimiz, çok sevdiğimiz ailemiz, milletimiz, sevdiklerimiz için de geçerlidir. Unutmaz, unutamayız, tepkisel düşünce ve eylemlerimiz ise hayatın içinde ki yaşımız, kariyerimiz, etik seviyemiz, kişisel duruşumuzla alakalıdır.
“ Knut Hamsun ; Norveç’in yetiştirdiği en önemli edebiyatçılardan biriydi. Yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş, çok sıkıntılı bir gençlik yaşamıştı. İşsizliğin, açlığın ne olduğunu daha küçük yaşta öğrenmişti. Ezen ile ezileni görmüştü. Edebiyata da meraklıydı. Bir kaç kitap denemesi oldu ama başarısızdı. Sonra gerçeği yazdı. Yaşadıklarını, yaşananları yazdı.
Kitabının adı, “Açlık”tı. Büyük yankı yaptı…
Açlık romanıyla ünlendi. Ardından Göçebe, Gizemler, Dünya Nimeti kitapları yok sattı. 1920 yılında yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı. Norveç’in en sevilen ve okunan yazarlarından biri oldu. Ünü Norveç’i aşmış, dünyaca tanınan bir yazar olmuştu. Ancak… 1930’larda ülkesindeki faşist partiye katıldı. 1. Dünya Savaşı’nda Norveç’in işgali sırasında faşist Almanlar’ı destekledi.
Norveç hükümetinin Naziler’e teslim olması için kampanya yaptı. Hitler’i öven yazılar yazdı. İşgal sırasında hep Nazilerle birlikte oldu. Kazandığı nobel ödülünü Hitler’e armağan etti. Halkını sattı.
Norveçliler onu hayal kırıklığıyla izledi. Yıllar sonra savaş bitip Almanlar Norveç’ten çekilince tutuklandı. Yaşı ileri olduğu için para cezasıyla kurtuldu. Ama Norveç halkından kurtulamadı.
Norveçliler, kendilerine ihanet eden bu yazara hiç bir şey söylemedi.
Tek kelime etmediler.
Ne bir protesto.
Ne bir yazı.
Ne saldırı.
Ama bir gün evinin önüne bir genç kız gelip onun kitaplarını bıraktı.. Biraz sonra yaşlı bir adam geldi ve o da kitapları bıraktı. Derken insanlar ellerindeki kitaplarıyla akın akın gelmeye başladılar.
O bütün bunları penceresinden izliyordu. Oslo’lular çıt çıkarmadan, en ufak bir tepki vermeden sakince kitapları bırakıyordu. Birinci günün sonunda kitaplar koskoca bir yığın ediyordu artık.
Ertesi gün aynı durum devam etti. Kitap yığını büyüdükçe, Norveç’e ihanet etmiş olan yazar küçüldükçe, küçüldü. 66 yıl önce böylesine bir Şubat gününde banyosunda ölü bulundu.
Yüzünde acı bir pişmanlık vardı. Halkına ihanetin bedeli ağır olmuştu. Tarih unutmuyor. Tarih halkı için savaşanı da, halkına ihanet edeni de yazıyor. “
Belki iyi ya da kötü tüm muhataplıklarımıza, kendimize ya da ailemize, halkımıza, milletimize, dünyamıza, hemen tepki vermeyip, atakta bulunmaya biliriz. Aklımız var, hafızamız, merhamet ve bilinç sahibiyiz, unutmayız, unutamayız. Yazımı günümüzle ilgili birkaç örnekle, kıyaslamalarla uzatmam mümkün iken, bu seviyede bırakıp yorumlamayı ve bağlar oluşturmayı siz değerli okurlarıma bırakıyor, beyin jimnastiğine davet ediyorum.
Mir Murat Demir
Yorum Yazın