Hemen hemen hepimizin zorlandığı konudur. Ya bastırır ya da başkalarına suçu veririz. Kendi içimizde hissettiğimiz acının suçlusu olarak dışarıda birilerini arar veya koşullara bağlarız. Bazıları hatta suçun olmadığını savunur ve suç kelimesini sorumluluk kelimesi ile değiştirir. Bazıları da hatta kimseyi suçlamadıklarını da iddia ederler.
Peki neden suç illa kaçınmamız gereken bir şeymiş gibi bir özelliğe sahiptir?
Her hayatta en az bir büyük veya küçük suç vardır. Hepimiz ya etik açıdan ya da duygusal boyutta birilerine veya kendimize karşı bir kere de olsa suç işleriz. En çok suçlamalar insanlar arası ilişkilerde gözlenmektedir. Suç bastırılır, başkasına yönetilir, üstü kapatılır. Suç mahkemelere aittir hayata değil diye düşünürüz.
Suçlu hissetmek, suçunu kabullenmek. başkasının suç işlemesi üzerine hayatımızın alt üst olması tabu konular. Oysa suç arketip bir konudur ve insan olmaya aittir.
Psikolojide dahi suç konusuna farklı farklı yaklaşımlar var.
1. Suç ya küçümsenecek boyut alana kadar veya ortada bir suç yokmuş gibi konuşulur. Buna göre hiç kimse suçlu değildir. Şiddet uygulayan ebeveynler, fakir koşullar her şey olması gerektiği gibidir. Ve bizler yetişkin olduğumuz için yaşadıklarımızın sorumluluğunu yüklenmek, tamir etmek zorunda bırakılırız. Hiç kimseyi suçlamadan İyi bir insan olabilmek adına direkt affedelim, bitsin, gitsin mantığı hakimdir.
Bu tür müdahalelerin sonuçları maalesef ne anlamlı nede iyileştirici etkiye sahiptir. Kişiye bütün sorumluluğu yükleyerek duygusal açıdan asıl olmak istemediği yere itmekten başka bir şey değildir: ‘Kendi suçun.’ Yani mağdur durumdan suçlu, fail rolüne transfer olmaktadır. Kişi yaşadığı olumsuzlukların sorumluluğunu almakta, anlamakta ve affetmekte kendisini başarısız ve yetersiz hissedebilmektedir.
2. Versiyon
Biri suçluluk hisseder veya suç işlemiştir ve öyle olmadığı düşündürülmeye çalışılır.
Bunun sonucunda kişi yanlış davranışından alması gereken dersi alamaz. Fakat asıl önemli olan sorumluluk alabilmesi ve düzeltmesi için dersini almasıdır.
Suç ve suçluluk oldukça kapsamlı bir konudur. Bu hissi bastırmak ise bir çok ruhsal bozuklukların ve bir çok yıkıcı davranışların kaynağını oluşturmaktadır. kabullenilmeyen, bastırılan, projekte edilen suç kabullenilmediği ve kişiyi kendisini affedemediği için mutsuz bir hayata sürüklemektedir.
Suç ve veya suçluluk temizlenmelidir. Kabullenmek ve bunu çözüme kavuşturmak için uğraşmak yerine 'başka bir şey veya daha iyisini/ doğrusunu bilmiyorlardı.' demeyi tercih ediyorlar. Lakin tam da bu yüzden yani daha iyisini yapabilirlerdi veya yapabilirdim diye inandığımız, maruz kaldığımız veya kendimizin yaptığı olumsuz olayın yanlış olduğunu hissettiğimiz için kendimizi suçlu hissederiz.
Suçumuzu veya suçluluğumuzu bastırmayı bırakıp onunla yüzleştiğimiz de aynı zamanda hem kendimizin hem de diğerlerinin insani eksiklikleriyle, karanlık yönlerimizle yüzleşiriz. Bunların varlığını fark eder, kabulleniriz. Buradaki amaç etik değer yargılarını kesip atmak değil elbette. Amaç bunları görmek, adlandırmak, analiz etmek, temizlemek ve onlarla baş etmeyi öğrenmektir.
Suç peki nedir?
Bir insan kendisine veya başkalarına zarar veriyorsa, bu bir suçtur.
Bunu kim kolay kolay kabul etmek ister. Kendisinden insan olarak kusursuz ve etik açıdan iyi insan olma beklentisi yüksek olması buna izin vermemektedir. Çünkü böyle bir durumda 'kusurlu' olduğunu kabullenmek zorundadır ve 'özür' borçludur...
HANIM DEMİRBAŞ
UZMAN SOSYAL PEDAGOG VE AİLE DANIŞMANI
Yorum Yazın