Suçluluk, hepimiz bununla mücadele ediyoruz. Genelde onları ya bastırır ya da başkalarına yıkarız. Kendi acılarımızın suçlusunu kendi dışımızda arar ve başkalarına veya koşullara yansıtırız.
Hatta bazıları suçluluk olmadığını iddia ediyor ve "suçluluk" kelimesini "sorumluluk" kelimesiyle değiştiriyor. Hatta bazıları kimseyi suçlamadıklarını iddia ediyor.
Peki, suçluluk neden bize kesinlikle kaçınılması gereken bir şey gibi görünüyor?
Her hayatta suçluluk vardır. Hepimiz kendimizi ahlaki olarak veya duygusal düzeyde birini/birilerini veya kendimizi suçlu yaparız. Hiçbir yerde kişilerarası ilişkilerde olduğu kadar çok suçlama ve suç yoktur. Suç ertelenir, başkalarına verilir veya yok sayılır. Suç mahkemelere aittir, ancak normal hayata ait değildir sanki.
Suçlu hissetmek, kendi suçunu kabul etmek, başkasının suçundan talihsizliğe düşmek, suçu tersine çevirmek, tüm bunlar tabu konulardır. Oysa suç, insan olmaya ait arketipsel bir konudur.
Ayrıca psikolojide suç mücadele eder. Uzatılmaz veya minimize edilir. Kimse suçlu değildir, istismarcı ebeveynler suçlu değil, kötü koşullar suçlu değil, bizler birer yetişkin olarak kendimiz hiç değilizdir, çünkü başımıza gelenleri onarmanın sorumluluğunu üstleniriz. Kimseleri suçlamadan. Üstüne üstlük İyi bir insan olabilmemiz için hemen affetmek en iyisidir.
Bu tür müdahalelerin sonuçları ne anlamlı ne de iyileştiricidir. Her şey için kişisel sorumluluk alacak olan danışan, tam olarak ait olmadığı yere duygusal olarak itilir: "suçlu". O, mağdur iken fail rolüne atılır.
Böyle başına gelen kötülüğün sorumluluğunu alamaz, anlayamaz ve affedemez konumuna getirilir.
Diğer bir versiyon: Bir kişi kendini suçlu hissediyor, ama suçlu olmadığı anlatılmaya çalışılıyor. Sonuç: Suçluluk duygusundan daha fazla uzatmadan bahsederek, yanlış davranışından bir ders alamaz. Gelecekte daha iyi veya en iyi durumda telafi etmek için sorumluluğunu alamaz ki bu acilen gerekli olacaktır.
Suçluluk büyük bir sorundur. Suçluluk depresyonların, birçok zihinsel bozuklukların ve birçok yıkıcı ve kendine zarar veren davranışların altında yatan nedenidir. Savuşturulan, bastırılan, aktarılan veya yansıtılan suçluluk yerleşir ve tam olarak tanınmadığı ve kabul edilmediği için mutsuz hayatlara yol açar.
Suçluluk hissi ortadan kaldırılmalıdır. Onları tanımak ve onlarla uğraşmak gerekir, elimden elinden gelen buydu demek yerine.
Buradaki tuzak şudur: Tam olarak bizim veya diğerinin daha iyi yapabileceğine inandığımız için, kesinlikle iyi olmadığını hissettiğimiz için, biz ya da diğerinin yaptığı şeyden dolayı kendimizi suçlu hissediyoruz.
Suçu bastırmayı bıraktığımızda ve suçluluk hissiyle uğraştığımızda, insani yanılabilirlikle yüzleşiriz, kendi gölgelerimizle ve başkalarının gölgeleriyle yüzleşiriz. Bu hissinin var olduğunu fark ederiz. Buradaki amaç ahlaki değer yargıları yapmak değildir -odaklanarak bakmak, ne olduğunu adlandırmak, onu keşfetmek, üzerinde çalışmak ve onunla başa çıkmayı öğrenmektir.
Bu arada, suç nedir?
Bir kişi, kendisine veya başkalarına yaptığı bir kötülüğün sıfatıyla suçlanır. Bunu kim kabul etmek ister?
Kusursuzluğa karşı yüksek benlik iddiası ve ahlaklı insan olma iddiası buna izin vermek istemez. Çünkü o zaman suçunu telafi etmek zorunda kalacak.
Oysa bu nasılda şifalandırıcı olurdu...
HANIM DEMİRBAŞ
UZMAN SOSYAL PEDAGOG
VE AİLE DANIŞMANI
Yorum Yazın