Hayatlarımızda çok yaşamışızdır, sorulan soruyu doğru anlamayıp ya yanlış ve alakasız cevap vermişizdir ya da cevapsız bırakmışızdır. Doğru olan isabetli olan ise hızla cevaba yeltenmek yerine soruyu doğru anlamaktık, teşhis gibi, hastalık doğru anlaşılmazsa uygulanan tedavinin doğru olmasının faydası düşünülemez. Soru sadece bir örnek, olaylar, yaşadıklarımız, hayat akışımız içerisinde karşı karşıya kaldığımız ne var ise mutlak tüm açıklığı ve gerçekliği ile algılayıp doğru tespitlerde bulunmalıyız ki, desteğimiz ya da tepkimiz de mana içersin.
*
Sarışın bir kızımız Polis olmak için emniyete başvurmuş,,
Mülakatta sormuşlar
- İki kere iki,,
-- Dört efendim,
- Türkiye'nin başkenti,
-- Ankara efendim,,
- Kenedy'yi kim öldürdü,
-- Bilmiyorum efendim,,
- şimdi git biraz çalış, bunu öğren öyle gel,,
< kızımız eve gidince annesi sormuş,,
- mülakat nasıl geçti,
-- Ay anneee, süpeer,, işe aldılar bile, bir de çözmem için cinayet işi verdiler..
*
Sorulara da sorunlara da muhatap olmadan önce aklımızın, zihin işlerliğimizin aktif olması gerekir. Muhataplık öncesi sürekli kendimize sormamız gereken “neden, nasıl, niye, niçin, ne zaman” gibi sorulardır. Düşünme yetisi her insanın sahip olduğu fevkaladelik olduğunu kabul ettiğimiz kazanımıdır. Düşünürken komplike yaklaş önünü ve arkasını, etkileşim ve tetiklemeleri görmemiz gerekir ki, yürüdüğümüz yol da aldığımız karar da doğru ve isabetli olsun. Mizahi metinde ki konu mankeni sarışın muhatap olduğu emniyet teşkilatını önceden araştırıp tanısa, çalışma şeklini ve organizma nasıl görev dağılımı nasıl bilse bu şekilde bir komiklik içerisine düşmezdi. Elbette, mizahi metin kurgudan ibaret, kabul, benzerleri hayatımızda çokça yaşanıyor, muhataplıklarımız içerisinde de şahit olduklarımız içerisinde de çokça varlar, değil mi?
Mir Murat Demir
Yorum Yazın