Nedir ki hayat, nefes alıp vermekten ibaret olmamalı, yaşarken insan çokça sebep, gerekçesini bulmalı, yaşamanın özünde ki ana sebebi, tüm kapıları açacak özüne ulaşmalı. Soyutla somutun birleşmesi hali sevmenin insan bedeninde vuku bulup hayatına serpişmesi, hayatlarımızdan sevmek ve sevilmeyi çıkarırsak, sevmeden sevilmeden yaşarsak, hayattayız, yaşıyoruz diyebilir miyiz?
"İnsanlar sadece kendi hayatları için kaygılandıkları, kendilerini kolladıkları için yaşar sanırdım, oysa onları yaşatan tek şey sevgiymiş. Seven insan Tanrı'nın, Tanrı da seven insanın içindedir, çünkü Tanrı sevgidir..." demiş Rus yazar “Lev Nikolayeviç Tolstoy”
Araştırmak, sorgulamak, irdelemek gerek, sevginin hayatlarımızda ki yerini ve önemini doğru ve iyi algılamak gerek. Sevgi insanın sadece karşı cinsiyetteki biriyle alakadar olması, farkında olması, kendi hayatına alması ya da sevdiğinin hayatın da yer alması değil, olmamalı, böylesi kısır, dar açılı düşünülmemeli. Gökyüzünü sevmek, dağları, tepeleri sevmek, yağan yağmuru sevmek, sıcak havayı, soğuk havayı, esen rüzgârı sevmek, sevmek ve sevmenin hayatlarımızda ki yerini kendimiz için de tüm insanlık için de gerekliliğini anlayıp doğru bilmek. Bedenlerimizin daha sağlıklı ve fit olması için, güzel görünümde ve enerji dolu olması için her günümüzde ne çok gayretlerde bulunur, özen gösteririz. Ruhumuzun aktif ve üretici olması, akıl, dimağ, vicdan, zekâ, yürek bütünlüğünde aktif ve üretici olması için, sevip sevilmesi için, doğru ve iyi kararların müdahili olması için neler yapıyoruz, her birimizin kendimize sorması gereken en önemli ve ivedi bir soru. Sevmeden önce ve sevmeden sonra diye ayırt edebilsek, analizini yapabilsek yaşadığımız tüm eylem ve girişimleri. Büyük eksik ya da yetersizliğimiz, teorisini bilsek de, kendi içimizde, düşüncelerimizde oluşan problemleri çözmüyoruz, cevapsız bırakıyoruz. Sevgiyle yaşanan hayat ve sevgisiz yaşanan hayatın farkını anlasak, kavrasak dahi, özeleştirimizi yapmaktan uzak duruyoruz. Dünyamız da yaşayan kaç insan varsa, o kadar çokta analizci, karakter, karakterlere iliştirilmiş kişilik vardır. Yaş, cinsiyet, inanç, millet, soyut ve somut sahiplenmeler ve aidiyetler sadece genelleme sayılarının oluşmasına katkı verir, realitede, hele hele süreçte konumuza dâhil edilirse, eşitlik, eşdeğerlik olmaz, olamaz. Sevmek anaç diye tarif edebileceğimiz bir kavram, içinde merhamet, şefkat, empati, sorgulama yetisi gibi çokça iyi ve güzel kazanımları barındırır ve yanında sürükler.
Ben yazmayı seviyorum diye yazıyorum, siz değerli okurlar sizlerde okumayı sevdiğiniz için okuyorsunuz. Bu kadar basit ve sıradan bir mevzu değil, yazarak ben kendimi sürekli yenileyip geliştirme arzusu taşıyorum, sizlerde okuyarak farklı bakış açıları ve yorumlamalarla kendi düşündüklerinizi harmanlayıp irdeleme yetinizi geliştiriyorsunuz. Yama ve okuma eylemini severken ikinci hamlenin farkında ve gerekli olduğunu bilerek adım atıyor, beynimizi ve sevme yetimizi kullanıyor, aktif hale getiriyoruz.
Sevmek aklı olan insanın zaman ve mekân sonsuzluğu gibi, başlangıç ve bitiş anını ve yerini belirleyemeyeceği bir kavram. Kimi ve neyi, ne kadar ve nasıl sevmeli, sevmenin insana kattıkları, sevmenin fayda ve zararları neler? Bunun gibi sorular düşündüklerinizin arasında yer almaya başlamışsa, siz sevmeye değil ama sevmekle alakadar olmaya başlamışsınız, ilk adım başarılı.
Mir Murat Demir
Yorum Yazın