Adana’dan İstanbul’a uzanan 79 yıllık bir hayat hikâyesiydi.
Pamuk tarlalarında, parmak uçlarından damlayan kanı emerek şarkılarını mırıldayan genç, herkesin koca yürekli babası oluvermişti bir anda.
Şarkılarıyla, sevenlerinin kalbine sarsılmayan, yıkılmayan bir taht kurmuştu o güzel yürekli insan.
İçinde kopan fırtınalarını, sevgilerini, aşklarını, ihanetleri, zorlu yolda yaşadıklarını, yorgunluklarını… Durup dinlendiği tek yer, sevenlerinin kalpleri olmuştu hep. Damarları şişesiye kadar şarkılarıyla bazen suskun, bazen içten içe haykırıyordu duygularını.
Ferdi Tayfur’a ihanet etmeyen, şarkılarına eşlik eden yalnızca sevenleriydi.
Genci, yaşlısı, çoluk çocuğu, kadını, kızı, erkeği… Hepsi ona “baba” dediler.
Üstelik, tek bir lira miras almayacakları halde onu çok sevmişlerdi. Ardından döktükleri gözyaşları samimi, içten ve sevgi doluydu. Timsah gözyaşları ise, kalabalıkta olsa da göze çarpıyordu.
Ben mesela, hiç tanımadığım Fadime’nin düğününe gidemediğim için ağlamıştım. Şarkısını dinlerken, “Fadime’nin düğününde halay çekenleri” merak etmişimdir hep.
Abimin bana aldığı teypte, cızırtılı çıkan sesine rağmen Ferdi Tayfur’un sesi muhteşem geliyordu. Hayran kalmıştım. Evimizin balkonunda, son ses dinliyordum her gün. Kamyon arkası kasalarında onun şarkıları yazıyordu. Genç kızların odalarının duvarlarını, defter yapraklarını süsler; delikanlılar ise bambaşka…
Bindiğim her minibüste Ferdi Baba’yla yolculuk yapardım. Şarkılarını dinlerken hayaller âlemine daldığım için durağı kaçırmış ve işe giderken çok yürümüşlüğüm vardır, şarkılarını mırıldanırken…
“Almanya treni kalkıyor gardan, gönül ister mi hiç ayrılmak yardan.”
Şarkısı beni çok etkilemişti. Arkadaşım Nihal ile bütün gün o parçayı dinlerdik. Hatta bir keresinde babam, anneme, “Bizim kızın Almanya’da sevgilisi mi var?” diyerek sitem etmişti. Aşıktım aşık olmasına ama ortada sevgili falan yoktu.
Çok küçük yaşlardaydım o vakitler. Sevgilimin olması mümkün değildi. İlkokul yıllarımda, öğretmenimi ve sıra arkadaşım Ali’yi saymazsak tabii…
“Huzurum kalmadı fani dünyada” dediğim çok günler oldu, Ferdi Baba’yı aracı koyarak.
O zamanlar değil ama şimdi çok etkiliyor beni:
“Gurbet eller bana bir mesken oldu.”
Ben Amerika’ya gittiğimde, annemin ağlayarak Ferdi Tayfur’u dinlediğini çok sonraları öğrendim.
“Bana da söyle, ben de bileyim,” dediğimde, “Bilmeseydim daha iyi olurdu,” dediğim günler çok olmuştur.
Şarkılarıyla, duygularımızı delip geçmiş; sevenlerinin yüreğini aşk ve sevgiyle sarıyordu.
“Ayrılığı bana sor,” dedi.
“Benim sevgim gerçek sevgi.”
Unutmak mümkün mü böyle bir insanı?
Rüyalar âleminde, uykusuz kalmışlığım vardır. Gemlik’te, sabahçı kahvesinde Ferdi’yi dinlerken…
Amerika’dan çocuklarımı alıp dönüş yaparken, “Yüreğin ince ince sızlamadı mı?” demişliğim vardır, aldatılırken…
“Hatıram yeter,” dedim giderken.
Ne çok tercüman olmuş meğer duygularıma… Akrabam değil ama ben onu ilk tanıdığım gazetecilik yıllarımda, “Naber Emmioğlu?” dedim.
Ve şimdi diyorum ki…
Yaktın bizi…
Yaktın sevenlerini.
ALLAH’ına kurban, EMMİOĞLU.
Güle güle, Akşam Güneşi’nin Kralı.
Bir yanın cennet değil; mekânın cennet olsun.
Dualarımızdasın. Kevser Çeşmesi’nden içersin, İnşallah.
MİNE DEV
ARAŞTIRMACI GAZETECİ-YAZAR
Yorum Yazın