İncilay ÖZDEMİR
Bir edayla taşıyordu el arabasını, kağıt toplayıcısı çingene kızı. Havanın olanca sıcaklığına aldırmadan, caddenin ortasında, defilede yürür gibi salına salına yürüyordu. Bir ara, terini sildi. Kaldırımın kenarına çekti arabasını ve oturdu...
Oturduğu kaldırımın üzerini, üç beş masa ve sandalye işgal etmişti. Bir büfeye aitti bunlar.
İştahla yemek yiyen bir müşteriyle, göz göze geldi:
-Bana bir su alır mısın ağabey?
Adamın yediği tost, boğazından geçmedi:
-Tost da ister misin? diye sordu.
-Olur, dedi çingene kızı, tatlı tatlı gülümseyerek...
Adam, kızı işaret ederek, içeriye seslendi:
-Bir tost da oraya verin. Yanında da su.
Büfenin sahibi, müşteriye saygıyla başını sallayarak, elemanına talimat verdi:
-Oğlum, tostla su ver şu kaldırımda oturana. Ama söyle, bir daha kaldırımda oturmasın. İleride yesin, alışmasın böyle.
Büfecinin söylediklerini duyan çingene kızı, yiyeceğini alır almaz, meydan okuyan bir tavırla ayağa kalktı. Ağır ağır çekerek arabasını, uzaklaşıverdi oradan. Giderken arkasını dönüp, müşteriye:
- Teşekkürler ağabey, demeyi de ihmal etmeyerek...
Ötelemek, ne kadar da ruhumuza işlemiş. Her alanda, her koşulda ayrımcılık yapmak, insan olduğumuzu unutmak...
Bugün büfecinin yaptığını, dün bir Roman çocuğuna , okulda sıra arkadaşı, sıra arkadaşının velisi, hatta öğretmeni yapmıştır muhtemelen. Eğitim zorunlu olduğu halde, çocuk gidememiştir okula ne yazık ki. Ve kimse sorgulamamıştır, okulda neden olmadığını! Eğitim hakları ellerinden gitmiş bireyler, en zor, en sağlıksız koşullarda çalışarak ekmeğini kazanıyor toplumda.
Kökenleri Hindistan'a dayanan Romanları, devletimiz de ötelemiş.Özal dönemine kadar, yurtsuz sayılmışlar. Vatandaş kimliği, ancak o zaman verilmiş. Aslında onlar, çok yetenekli insanlar. Eskiden kuyumculuk, demircilik gibi meslekleri varmış. Osmanlı kılıçlarını onlar yaparmış mesela.
Zamanla, bu işler ellerinden alınmış. Günümüzde de pek çok başarılı müzisyen, besteci, assolist Romanlardan çıkmıştır.
Meclislerde, çeşitli haklardan söz edilirken, Romanların hakkı görmezlikten gelinmiş. Son zamanlarda, kentsel dönüşüm proje kapsamında, mekanlarını, yaşam alanlarından uzak yerlere yerleştirilmek üzere, terk etmek zorunda kalmışlar.Adeta sürgüne gönderilmişler. Ayrıldıkları yerlere de, ekonomik düzeyi yüksek, yeni mülk sahipleri yerleşmekte.
Ne zaman kağıt toplayıcısı küçük bir çocuk görsek, gözlerine bakamıyoruz aslında. Onlar bizim insanımız, aynadaki yansımamız belki. Halklar zalim olursa, adaletle yönetilebilmeleri mümkün olabilir mi hiç? Romanları topluma kazandırmak, onları en iyi yerlerde görmeyi istemek, hepimizin insanlık görevidir. Tüm dünyadaki saygıdeğer çingenelere selam olsun...
Yorum Yazın