Çok eski yıllarda, önceleri öğrenciler ödevlerini kendi yaparlardı. Bilgisayarın, cep telefonlarının olmadığı yıllar, matematik dersinde sarı yapraklı defter kullanırdık. Okulda öğretmenimiz öğrendiğimiz ne varsa pekiştirmemiz için ödevler verirdi. Evet, tahmininiz gibi ilkokul yıllarından bahsediyorum. Matematik dersinden ödevlerimiz toplama, çıkarma, çarpma, bölme ise sonuçlarının doğru olup olmadığını yine bazı işlemlerle sağlamasını yaparak kendimiz kontrol ederdik. Hatırlarsınız, iki sayıyı topluyorsak sağlamasını yapmak içinde toplam çıkan sayıdan topladıklarımızdan birini çıkarıp topladığımız diğer sayıyı görmemiz gerekirdi. Çıkarma işlemi sonucu diğer sayıyı bulamazsak, toplama işlemimiz de yanlış demekti. Hedefi belirle, planla, gerçekleştir, sonucu kontrol et, bu silsile yolu birçok iş ve işlemde değişmez sıralamadır.
Neslimizin de gençlerimizin de eğitimli, öğretimli, becerisini artırmış kişiler olması bizim içinde milletimiz içinde muazzam bir kazanımdır, gururumuzdur. Üniversitelerimizin asli görevi evrensel boyutta bilgi, düşünce, bilim ve teknoloji üretmek, özgüvenli, donanımlı nesiller yetiştirmektir. Gençlerimizin üniversite öğretimleri sonrası belirgin hedeflere uygun sonuca ulaşıp kendi iradeleriyle hayata tutunabiliyorlar mı? Evet, bu soruya cevap vermek konusunda hepimiz tedirginiz. Tedirginlik biz ebeveynlerde olduğu gibi gençlerimizde de var. İşlemleri yapmayı öğreniyorlar da sağlamasını yapma konusunda mı eksikler? Sorun gençlerimizin yetersizliği mi, sistemin revizesi mi gerekiyor? Net cevaba sahip değiliz, en kötüsü de deneme yanılma metodu, olmadıysa birde bu şekli, bu yöntemi deneyelim demek ve uygulamak. Hayır, karamsar bir tablo çizmek gibi niyete sahip değilim, gerçeklerimizle yüzleşelim, birlikte düşünelim istiyorum. Film senaryolarında çokça karşılaşırız, saatli bomba vardır ve bu beladan kurtulmak, bombanın patlamasını engellemek için mavi ya da kırmızı kabloyu kesmek gerekir, doğrusu hangisi bilemesen de yüzde ellilik bir şansın vardır. Gerçekliği nedir, bilimsel, teknolojik dayanağı nedir bilinmez, muammadır. Senaryo gereği, biraz macera biraz da heyecan olsun.
Kıstasımız ne, başarı çıtamız hangi seviyede, sayısı çokça artan üniversitelerimiz varken, başarı sıralamasının neresindeyiz? İlk 500 sıralamasında 2 listeye adını yazdıranlar
11 kuruluştan 2'sinin listesinde ilk 500'e giren 4 üniversite ise şöyle: "İTÜ (RUR: 449 ve USNEWS: 486), Boğaziçi Üniversitesi (US NEWS: 197 ve RUR: 425), Bilkent Üniversitesi (RUR: 385 ve SCIMAGO: 494) ve İstanbul Üniversitesi (LEIDEN: 355 ve ARWU: 450)." İlk 500 üniversite içinde dört okulumuz ismini yazdırırken, ülkemizde ki üniversite sayısında ciddi artış vardır. Toplamda 209 üniversite vardır. 131 devlet üniversitesi (11 teknik üniversite, 2 güzel sanatlar üniversitesi ve 1 yüksek teknoloji enstitüsünün yanı sıra Polis Akademisi ve Milli Savunma Üniversitesi) ve 78 vakıf üniversitesi bulunmaktadır.
Sorunu çözmenin ilk adımı sorunun kabulüyle, tespitle başlar. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yılları ve okuma yazma bilmeyen bir halk, yapılan devrimler, gösterilen ataklar, çabalar, nereden nereye diye günümüz gerçekleriyle kıyasladığımızda çokça yol almışız yanılgısına düşebiliriz. O günlerin yokluk halleri, çekirdek kadroların olmaması ve birçok negatif etken sıralanabilir. Günümüzde ise eksik görebileceğimiz, yetersiz görebileceğimiz somut tespitler yapmamız çok zor. Sistem işlerliği, özgüven, düşünme becerisi ve çok çalışma azmi, üniversitelerimiz başta olmak üzere halkımızın mutlu bir geleceğe yürümesinde ki gereklilikler.
Mir Murat Demir
Yorum Yazın