Biz aşkı Yusuf ile Züleyha’dan öğrendik.
Delice sevmeyi; Ferhat ile Şirin’den…
Leyla’nın Mecnun’a sadakatini,
Kerem’in Aslı’sına olan tutkusunu…
Aşk ile “Gel” deyince Mevlânâ,
“Ne çıkarsa bahtımıza” dedik ve sevdik Yaradan dan ötürü.
Yunus gibi yandık zaman zaman aşk uğruna, bi çare kaldık…
Ama ne olduysa Bihter ve Behlül’den sonra oldu.
Aşklar, sevgiler karmaşık bir hal aldı.
Çoğaldılar… Kene sürüsü gibi aşkı kirleten kan emiciler.
Diziler mi bozdu?
Yoksa sabah kuşağı mı?
Aslında öğleye doğru yayınlananlar da çok farklı değil.
Önceleri kızsam da,
Şimdilerde “İyi ki var bu programlar” diyorum.
Ne çok gizli kapaklı çirkinlikler doluymuş etrafımızda…
Arada kaynayan, tacize uğrayan çoluk çocuğa acıyor, üzülüyorum.
“Alan razı, veren dünden razı” misali,
Bir “düzen” tutturmuşlar gidiyor işte…
Yıllar önce, rahmetli babacığım Çapa Hastanesi yoğun bakımda yatarken,
Bir hikâye duymuştum refakatçi bir teyzeden.
“SEVK”…
Hikâye şöyle başlıyordu:
Adamın biri, karısına çok aşıktır. Hem de deliler gibi…
Mecnunlar, Ferhatlar, Keremler gibi…
Böyle büyük bir aşk işte.
Fakirlik ilk kez vurur onu yüreğinden.
Karısı hastaneye yatar. Uzunca bir tedavi, yoğun bakım süreci…
Sonra doktorlar der ki:
“Hastayı sevk edeceğiz.”
Adam, oda oda koşuşturur, koridorlarda “sevk kağıdını” imzalatmak için…
Ama geri döndüğünde, karısının yatağı boştur.
Doktorlar, adamın aşkına gıptayla bakar.
Ama bir türlü söyleyemezler onun öldüğünü…
Adam, karısının öldüğünü öğrendiği anda olduğu yere yığılır.
Elindeki “sevk kağıdı”yla…
Ve o an aklını yitirir.
Mecnun’dur artık o…
O günden sonra o hastaneden hiç ayrılmaz.
Elinde o kağıtla koridorlarda dolaşır, hep aynı odaya girip, aynı kağıdı imzalatır…
Soranlara:
“Elindeki kağıt nedir?” diyenlere
“SEV kağıdı” der…
Hikâye bu ya…
SEV kardeşim.
Deli gibi SEV.
Adam gibi SEV.
Kaynananı değil, onun kızını sev.
Kirli ellerinizi, çamurlaşmış kalplerinizi, çürümüş zihniyetlerinizi, ahlaksızlıklarınızı, yüce aşkların üzerine sıçratmayın.
Lanet olasıcalar!
Çekin ellerinizi çocuklarımızın, kızlarımızın, kadınlarımızın üzerinden.
Ya yıkıp yaralıyorsunuz…
Ya da öldürüyorsunuz!
Çekin o iğrenç, sinsi sırıtmalarınızı “SEVGİ”mizin üzerinden.
Her gün bir anne, bir kadın, bir kız çocuğu sevgisiyle toprağa gömülüyor.
Aşkınız için şiir yazacaksanız, mezar taşına değil, sevdiklerinizin kalbine yazın.
Sevgiyle… Aşkla… Sadakatle kalın.
Sadece “SEV”in.
MİNE DEV
GAZETECİ - YAZAR
Yorum Yazın