Sevgi,nedir,nasıl anlatılır,nasıl yaşanır,ne çok tanımı,tarifi yapılmış olsa da devam edecek,bitmeyecektir.Sevdaya dönüşmüş sevgiler olduğu gibi,ana,baba,evlat,kardeş sevgileri de vardır,yer,gök,güneş toprak vb sevgileri de.Birinci asırını tamamlamayan vatanımızın varoluş mücadelesi ve o dönemlere gelen sevmeler ve özlemler ki bir başka derinlik ve özellik içerirler.Şeref sahibi,onur sahibi olan her insan,hangi makam,hangi yaş,hangi cinsiyet,hangi varlıkta olursa olsun vatanımızın kurtuluş mücadelesin de derinlemesine yaşamış hissetmişlerdir.Savaşa katılmak ya da dışın da olmak gibi bir seçenek olmaksızın,her fert yüreğin de yaşamak,iliklerine kadar savaş vermekteydi.Üç beş hikaye,anlatım da sınırlı kalsa,bir yerin de abartı mı var derim de,hiç de öyle değil.Anlatılanlar,araştırmalar ve bize ulaşan bilgi,belgeler,yaşananların sadece zerresi kanaatindeyim
Vatanımızın varoluş mücadelesi ve şahlanmaya başlaması,ilkeli adımları ilk atışı şüphesiz ki “ÇANAKKALE ZAFERİ” ile başlamıştır.
Konumuz savaş ya da tarih değil tabi ki,o yıllardan günümüze ulaşan bir büyük sevgi,aşk,özlemin yıllarca süren hikayesini ekleyeceğim.
<<
“BABAN GELİRSE BENİ HEMEN ÇAĞIR HA..!”
Balıkesir’de Ali Şuuri İlkokulu karşısındaki boşlukta, eski ayakkabı tamircisi, kır, pala bıyıklı bir ihtiyar olan Cevdet (Alkalp) dede vardı. Bir akşamüstü konu Çanakkale’ye gelince ağlamaya başladı. Ve devam etti:
“Rahmetli babam, Hafız Ali Çanakkale’de kaldığında, anamın karnında yedi aylıkmışım. Onu hiç tanımadım. Bir fotoğrafı bile yoktu. O günler çok zor günlerdi. Seferberliğin sıkıntıları, kuvayı milliye zamanı, işgal yılları, kurtuluş, yokluk, sıkıntı… Çocukluğumuz hep ekmek peşinde, sıkıntıyla geçti.
Ama anam, benim çocukluğumdan itibaren her sokağa çıkışta, her nereye giderse yanıma gelir ve:
- Oğlum ben pazara gidiyorum. Baban gelirse beni hemen çağır ha..!
- Ben teyzenlere gidiyorum. Baban gelirse beni hemen çağır ha..!
- Ben komşulara gidiyorum. Baban gelirse beni hemen çağır ha..! derdi.
Anam babamı bekledi durdu..
Büyüdüm, dükkân açtım. Annem yine her bir yere gidişte dükkâna gelir, gideceği yeri söyler ve “Baban gelirse beni çağır ha..!” diye eklerdi.
Aradan yıllar geçti. Anacığım ihtiyarladı. Gene hep değneğini kaparak bana gelir ve “Baban gelirse beni çağır ha..!” diye tembihlerdi.
Günü geldi ağırlaştı. Ölüm döşeğinde bizimle helalleşti. “Bana iyi baktınız, hakkınızı helal edin” dedi.
Bana döndü yavaşça:
“Baban gelirse ona: ‘Annem hep seni bekledi’ de!” dedi.
Birden irkilerek doğruldu ve kapıya doğru gülümseyerek:
“Hoş geldin bey, Hoş geldin!” diyerek ruhunu teslim etti.”
(Cevdet Alkalp’le Röportaj Yapan Kişi Araştırmacı Yazar ve Bursa Çınar Anadolu Lisesi Coğrafya Öğretmeni Mustafa Doğru)>>
Acı,yokluk,sıkıntılı günlerin zirveye ulaşması,geçen gün,ay ve sene olsa da,seneler olsa da,sevmek,özlemek için ne muazzam bir örnek.
Somut sahip olduklarımızın ötesin de,soyutta hep geri de kaldık yaşamsal hallerimiz de,değerlerimiz de ayaküstü’ye dönüştü.Bu doğru olmayan dönüşüm sevgilerimizi de aile yapımızı da bir tuhaf hale getirdi.
Mir Murat Demir
Yorum Yazın