Bazı sorular vardır ki, tek veriyle cevap veremez siniz, cevap vermek için yeltenseniz dahi tahmin, sanıdır, doğruyu bilemezsiniz. “Hava ne zaman kararacak” sorusunun cevabını doğru bilmek için hangi gün de, mevsim de olunduğunun da bilinmesi gerekir, vereceğiniz cevap tam doğru olamasa, dakikasına kadar bilinmese de doğruya en yakın olacaktır.
“Tarlasın da çalışan köylüye tanımadığı biri yaklaşmış:
– Efendi amca, falanca köye kaç saatte gidebilirim?
Köylü cevap vermemiş. Halbuki üç kez seslenmiş yabancı.
“Her halde sağır” diye düşünüp yoluna devam etmiş.
Epey uzaklaştıktan sonra,
Köylü :
“Evlat, gel!” diye bağırmış.
Merakla geri dönen gence:
“Sen üç saatte ancak gidersin.” demiş.
Adam kızmış:
– Be adam biliyordun da onca yolu yürümeden önce niye söylemedin?
“Evet!” demiş köylü,
-Yolu biliyorum ama senin nasıl yürüdüğünü görmeden nasıl cevap verebilirdim ki ? “
Köylümüzle yolu oralardan geçen kişinin küçük diyalogu meseleyi öz haliyle özetlemiş, mesajını vermiş. “Bu adam memlekette yaşayan halkı güzelce yönetir, milleti başı dik, onurluca, mutlu eder mi “ güzel bir soru, cevap vermek ve isabetli karara varmak için çok veri sahibi olmak gerek, ilk adam mı sorusundan başlayarak. Çok veriye sahip olmakta yetmez bazen, “mutluluk” arayışı ile beklentiler nedir. Mutlu olmak göreceli bir kavram, bir tas sıcak corbayla da mutluluk mümkün, on sekiz metrelik yata sahip ama uzaktan kumandalı akıllı teknoloji cihazları eksik diye mutsuzluk da var.
Algılama, değerler, sınıflandırmalar, kategori, önemseme, öncelik sırası gibi çok yetimiz kişiliğimiz ve eğitim, öğretimimizle etkendir. Yaşamsal deneyimlerimiz, deneyimlerde ki etken halimiz, olan biteni okuyup, izlemek ya da denememiz. Sorular dizisini ve eşleştirmeleri kafanız da oluşturdu iseniz, çeşitlemeleri ve eşleştirmeleri çoğaltıp, örnekleri çoğaltın, faydasını çokça göreceksiniz.
Mir Murat Demir
Yorum Yazın