Milenyum sonrası daha ivme kazanarak, iletişim kurabilmemiz için bilimsel ve teknolojik çalışmalarla yepyeni yöntem ve cihazlarla iletişim kurup irtibata geçiyoruz birbirimizle. Yaşı yirmi, otuz olanlar pek bilmeseler de önceleri, yarım asır öncesi ne internet vardı ne de cep telefonu, evlerde olan telefonlarda uzun süre bağlatmalı çok sonralı otomatik çevirmeli hale geldi. İletişim, iletişim yöntemleri ve iletişim aletleri ile ilgili, değişim ve gelişimi ile ilgili kitaplar yazılır, cilt cilt ansiklopediler hazırlanabilir. 2024 yılındayız, yaşam yılı yarım asrı geçenler bilir, çok iyi bilirler ki, iletişim kurma yöntemleri de bu yöntemlerin kolay ve ucuz olma hali de hayatlarımıza hızlı bir şekilde girdi. Tam bu noktada kendimize soralım, özellikle yetmişli, seksenli yılları hatırlayım bugün de yaşayanlar, kendimizi sorgulayıp o günlerde mi insanlar zor olsa dahi daha iyi mi irtibata geçip meramını anlatabiliyordu şimdi mi? Düşünmeye başladı iseniz o günlerden günümüze ulaşan bir mektup örneği var, okuyalım.
*
Eski zamanlarda askerlik vakti gelen delikanlının biri askere çağrılır. Yeni evlendiği eşine yalnız kaldığında şöyle der.
" Eve gönderdiğim her mektubun sonuna üç tane nokta koyacağım. Üç tane nokta... O üç nokta senin içindir. Anladın değil mi?"
Uzun askerlik yıllarında eve gönderdiği her mektubunun sonuna o üç noktayı koyar delikanlı.
Mektup eve gelince önce delikanlının anası tarafından kucaklanır. Sonra delikanlının babası, dedesi, nenesi, amcası, teyzesi, derken konu komşu da dâhil olur bu mutluluğa ve hepsi doluşu verirler heyecanla tek göz odaya. Evin okumayı bilen en küçüğünün eline tutuşturulur mektup ve okutulur.
Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpüldüğü, komşular, teyzeler, amcalar ve tüm tanıdıkların hâl ve hatırlarının sual edildiği, sağlık ve sıhhat temennisiyle devam eden mektup, selam ile son bulur. Ve sonunda kimsenin dikkat etmediği o üç nokta olur.
Bitti diye elden bırakılan mektubu delikanlının eşi alır ve son satırındaki o üç noktayı arar, bulur ve okur!
Herkesin bitirdiği yerde başlar onun satırları. Görünmez bir kalemle yazılmıştır sanki dakikalarca bakar bakar, hem okur hem ağlar. Mektubu üzerine damlayan gözyaşları ile yıkar.
Gelen her mektubun son satırında hep olur o üç nokta. Heyecanla ve sabırsızlıkla yeni gelecek bir sonraki mektubu bekler kadın.
Aradan çok çok uzun zaman geçer ve toruna torbaya karışır, iki yaşlı çift olurlar. Bir gün evin en kıymetli eşyalarının saklandığı bir kutudan afacan torunları tarafından ortaya saçılır sararmış mektuplar. Çocukları babalarının askerlik mektuplarını görünce hemen alır ve heyecanla okurlar. Anneleriyle babalarının askerlik döneminde evli olduğunu bilen çocuklar merakla sorar babalarına, yazdığı mektuplarda neden annelerinin halini hatırını sorup ona selam göndermediğini.
Adam cevap verir. "Ben ona harfler değil, yüreğimi gönderdim o okudu!"
Kadın devam eder. "Kim demiş o mektupta bana ithafta bulunulmamış diye. O mektupta en güzel cümleler, en güzel şiirler bana yazıldı!"
Yıl 2021, 2022, 2023, 2024...
İletişim aletleri zenginleşti, iletişim fakirleşti. En güzel cümleler bile artık samimiyetsizleşti. Ne kimse kimsenin anlatmak istediğini anlıyor, ne de kimse kimseye kendini anlatabiliyor.
Uzun yollara çıkan insanlar yarı yolda iniyor. Çoğu insan bakıyor görmüyor, dinliyor duymuyor...
Yani şu üç noktada anlatılanları artık hiçbir cümle vermiyor.
Üç nokta bazen aşktır, bazen pişmanlıktır... Bazen çok büyük bir haykırıştır.
Söyleyemediklerin, anlatamadıklarındır.
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı andır.
Yalnızca ve yalnızca okuyanın anladığı kadardır.
Yürekten konuşanlara alfabe, yürekten duyanlara sestir.
Böyle insanlara denk gelebilmek ise en büyük nimettir.
Kulakları duyan, kalbi sağır olan; gözleri gören, yüreği âmâ olan insanlar uzağınızda olsun.
Konuştuklarınızı duymayanlara inat, sustuklarınızı duyabilen insanlar hayatlarınızda hep var olsun...
*
Evet, iletişim kurma yol ve yöntemleri çok arttı. Evet, iletişim kurabileceğimiz pratik alet ve cihazlarda hayatımızın her yerinde var. Evet, en zengininden en yoksuluna kadar türlü türlü aletler de yöntemlerde hayatlarımızda, kullanımımızda ve gerçek. Nihayetinde kendimize tüm içtenliğimizle şu soruyu yöneltelim, iletişim kurmaya dâhil her türlü olanak içerisindeyiz de, anlatıp anlayabilmekte ne kadar başarılıyız, mektup kadar dahi olsa meramımızı anlatmaya, anlatılanı anlamaya yeterli miyiz?
Mir Murat Demir
Yorum Yazın