Bildiğimiz üzere çokça anma ve kutlama günlerinde dünya ülkeleri ile aynı çizgide hareket etmekteyiz. Öğretmenler günü ülkemizde farklı, Öğretmenler Günü, öğretmenlik mesleğini icra eden kimseleri onurlandırmak için çeşitli etkinliklerin düzenlendiği bir kutlama günüdür. Pek çok ülkede 1994’ten beri her yıl 5 Ekim günü UNESCO tavsiyesiyle Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır. Ülkemizde neden 5 Ekim değil de 24 Kasım?
24 Kasım'ın Öğretmenler Günü olarak seçilme nedeni, 1928'de Mustafa Kemal Atatürk'ün başöğretmen sıfatını resmen aldığı günün yıl dönümü olması. Kararın 1981'de alınması ise bu yılın Atatürk'ün doğumunun 100'üncü yılı olmasından kaynaklanıyor.
Öğretmenler gününe dair neden dünya ile farklı kaldık sorusuna yorum yapmayıp fikrimi belirtmeyeceğim. Öğrenim ve öğretmen mesleğini icra edenlerin her birimiz içinde hepimiz içinde ne kadar etkili ve önemli olduğunu yazıp altını çizeceğim.
*
Bir profesör, sosyoloji sınıfındaki öğrencilerini Baltimore şehrinin kenar mahallelerine göndermiş ve o bölgede yasayan 200 erkek çocuğunun durumlarını araştırmalarını ve her bir çocuğun geleceği hakkında bir değerlendirme yapmalarını istemişti. Öğrenciler hemen hepsi bu çocukların gelecekte hiçbir şanslarının olmadığını dile getirmişlerdi.
Bundan tam yirmi beş yıl sonra bir başka sosyoloji profesörü tesadüfen bu çalışmayı buldu ve öğrencilerinden bu projeyi sürdürmelerini ve aynı çocuklara ne olduğunu araştırmalarını istedi.
Öğrenciler, o bölgeden taşınan ya da ölen 20 çocuk dışındaki 180 çocuktan 176'sinin olağanüstü bir başarı gösterip, avukat, doktor ya da iş adamı olduklarını ortaya çıkardılar.
Profesör çok etkilenmişti ve bu konuyu izlemeye karar verdi. Birer yetişkin olan o çocukların hepsi o bölgede yasadıkları için, her biriyle buluşma şansı oldu.
"O koşullarda nasıl bu kadar başarılı oldunuz?" sorusuna verdikleri cevap hep aynıydı : "Mahalle okulunda bir öğretmenimiz vardı. Onun sayesinde."
Profesör, bu öğretmeni çok merak etmişti. Hala hayatta olduğunu öğrendiği yaşlı öğretmenin izini bulması zor olmadı. Kendisini ziyaret etmek için evine kadar gitti. Karşısında yılların yüzüne eklediği kırışıklıklara rağmen hala dinç duran bir yaşlı kadın buldu. Merakla yaşlı kadına bu çocukları kenar mahallelerden kurtarıp, başarılı birer yetişkin olmalarını sağlamak için kullandığı sihirli formülün ne olduğunu sordu.
Yaşlı öğretmenin gözleri parladı ve dudaklarının kenarında bir gülümseme belirdi:
"Çok basit" dedi,
"Ben o çocukları çok sevdim...''
*
Öğretmenlerimizin başarılı ya da başarısız olduklarına dair bir analiz yapmadım, sentezleyemem. Alıntı yaptığım kısa metinde de olduğu gibi en önemlisi, en değerlisi “sevmek”. Öğretmenlerimizin başarılı olması için ne yapmaları, neler yapmaları gerektiğine dair beyin fırtınası yapılabilir de, yapılıyordur da. Kesin ve keskin olan saptama hemfikir olduğum görüş, öğretmenliği kendisine meslek olarak seçen her bireyimizin önce kendisini sorgulaması gerekir, mesleğimi yaparken, öğretmenliğimi icra ederken, hiçbir ayırım yapmadan tüm çocukları ve gençleri sevebilecek miyim diye..
Mir Murat Demir
Yorum Yazın