Dünya telaşı, beşeri hayatlarımız, zerrenin zerresi ömür süremiz, yaşıyoruz işte. Ne hayatlarımızı basite almak ne de abartmak, asıl mesele ki, farkında olmak. Bilmeyenimiz yoktur “Nasrettin Hoca” diye bildiğimiz nam-ı diğer filozofumuzu, düşünürümüzü. Hiç olmayı anlatma çabasına girerim de, anlatılmış.
..
Nasrettin Hoca’ya sormuşlar:
Kimsin?
Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim.
Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca:
Sen kimsin?
Mutasarrıf demiş adam kabara kabara.
Sonra ne olacaksın diye sormuş Nasrettin Hoca.
Herhalde vali olurum diye cevaplamış adam.
Daha sonra? Diye üstelemiş Hoca.
Vezir demiş adam.
Daha daha sonra ne olacaksın?
Bir ihtimal sadrazam olabilirim.
Peki, ondan sonra?
Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp son makamını söylemiş:
Hiç.
Daha niye kabarıyorsun be adam. Ben şimdiden senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım: Hiçlik makamında!
..
Yaşamlarımız ve hayatta kalma süremize, optimum zamana baktığımız da iki farklı görüşe sahip olmamız mümkün.
Çok uzun yıllar hayattayız, çocuklarımız oluyor, çocuklarımızın çocukları, onların çocukları ve hatta onların çocuklarını dahi görebilmemiz mümkün. Ölümcül hastalıklara, kazalara, savaşlara, düşmanlıklara, salgınlara denk gelmez isek, aileden gelen sağlam bir gen taşıyor isek, ülkemizin şartlarında optimum 73-75 yıl yaşamda oluruz.
Dünya ve insanların var olması, milyarlarca yıl, milyarlarca insan, milyonla milyonun çarpımı kadar canlı, ben insan olarak nerede ne kadarım?
Yaşıyoruz, yaşayalım elbette, her şeyi anlama, algılama çabamızı an olsun bırakmadan ve hepimizin bir “HİÇ” olduğunu bilerek. Hiç olduğumuzu kabullenişimiz sonrası, yaşayıp geçerken bu hayat macerasından, iyi olmak, yok oluşumuzdan sonra dahi, iyi insandı diye anılmak, güzel, çok güzel.
Mir Murat Demir
Yorum Yazın