Yaşadığımız yılları film şeridi gibi gözümüzün önünden geçirdiğimiz zaman hüzünlenmek, acılara sarılmak gerek. Yaşadık, olmaz, mümkün değil dediklerimizi dahi yaşadık, çokça üzüldük, çaresiz kaldığımız haller oldu ki, üzüntümüz acımız zirvelere ulaştı. Terör belasından depreme, yangından kazalara, sel baskınlarından heyelana derken hepimizi ziyadesiyle üzen ve yok etmek bir yana kontrol altına dahi alamadığımız kadına eziyet de kadın cinayetleri de sürüyor. Özeleştirimizi yapıp ilk kendimizden başlamalıyız sorgulamaya, hani bilirsiniz, yangın haberlerinde “yangın kontrol altına alındı” açıklaması hepimizi sevindirir. Biliriz ki, yangının kontrol altına alınması, sönmeye, söndürülmeye başlaması, kontrollü olarak söndürülüp yok edilmesidir. Ülkemizde ki kadın cinayetleri ve kadına eziyet hali ne yazık ki ne yok edildi ne de kontrol altına alınabildi. Ezberci yaklaşımları ya da politik sataşmaları sevmiyorum ve doğru da bulmuyorum. Kadın cinayetlerinin bitirilmesi de eziyet hallerinin yok edilmesi de kültür, etik yaşam, seviye meselesidir. Kanun, yasa, caydırıcı tedbirler, emniyet birimlerimizin daha hassas ve atik olarak olaylara müdahilliği elbette pozitif etki yapar. Kadın cinayetlerinin sıfırlara inmesi, Türk milletinin tarihinden günümüze ulaşamayan değerinin verilmesi insanımızın aklıyla yüreğiyle düşünüp tarihsel döngüyü de iyi bilmesi gerekir.
Gelenek görenek töre diye ne kadar saçma salak uygulamaları günümüze taşımışız da, göçebe hayatı süren Yörüklerimizin “MOR CEPKEN” geleneğini tüm bölgelerimize serpiştirip, öğretip, günümüze uyarlamamışız, hayret ettim. Okuyacak ve göreceksiniz ki, toplumsal bir irade oluşturulup kesin ve kati tavırla çözüm üretilmiş. Kadına eziyet ve cinayetler biter mi? Kadın cinayetleri ve eziyetler bitmese de yangın gibi kontrol altına alınır, soğutulur, bitmeye yüz tutar, insani ve toplumsal baskı arttığından milyonda, on milyonda birler seviyesine düşer.
..
Yörük kadını yaşlanıp iyice deneyim kazanınca “Kezbence” olur adı. O oymağın bilge kişisi, akıl danışılanıdır artık. Göçebe yörüklüğünün kadınlarına tanıdığı yüce bir haktır mor cepken. Erkeklerin ise korkulu rüyasıdır. "Mor Cepken", Karacaoğlan türkülerinde geçer. Günümüzde Ege, Muğla, Antalya ve Toros yörüklüğünde yaşlı kadınlar tarafından hâlâ bilinir. Yörük kızlarının çeyiz bohçasına önce "Mor Cepken" konur. Kenarları sarı simgelerle işlenmiş, yelek biçiminde, mor renkli bir giysidir. Yörük kızları sevdikleriyle evlenirlerdi. Başlık parası gibi alışkanlıkları yoktu. "Mor Cepken" evlilikte yeri, zamanı geldiğinde, darda kalan yörük kadınının erkeğine karşı kullandığı bir boşanma özgürlüğünün simgesidir. Mor renk ihanete uğramış, aldatılmış, aşkın rengidir. “Mor Çatı” adı oradan gelir. Bizler dünyaya Mor Cepken’i yeterince tanıtabilseydik 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü “Mor Cepken Günü” olarak kutlardık. Evli yörük kadını, ihanete uğrayınca ya da kocası tarafından aşağılanıp dövülünce, bir şekilde Mor Cepken’i giyip herkesin görebileceği bir yere otururdu. Bu “Ben bu herifi boşadım” demektir. O zaman akan sular durur, herkes işini gücünü bırakır. Masal anaları ile doğum ebeleri "Mor Cepken" giyen kadının çevresini alırlar. Boşadığı kocası ise evinden dışarı çıkamaz, kahveye gidemez, kimse yüzüne bakmaz. Büyük ödün verip de karısına Mor Cepken’i çıkartamazsa ömür ömüre dul kalacaktır. Kimse ona dul-şaşı kızını bile vermez. Körocak olarak kalır. Göçebe Yörüklüsünün kadınına tanıdığı hakka, özgürlüğe bakın siz! 1800 yılların sonlarında Nazilli kasabasının Aydın dağlarında, dağa çıkarak kadın hakları için savaşan “Gizemli Kadın Efe” de bunlardan biridir. Ege yöresinin unutulmaz bir eridir.
Mor cepken Ege efelerinin giydiği bir giysidir. Buralarda efelik kadın erkek işi değil yürek işidir. Kybele, Artemis, Tahtacı Yörüklerinden bu yana kadın baş tacıdır bu topraklarda.
Yörük kızının çeyizine konulan ilk ürün Mor Cepken olurmuş. Mor Cepken, evli kadının haklarının korunmasında çok etkili bir araçmış!
Cepken, bir üst giysisidir. Hani efelerin giydiği, omuzlardan açık kolları yanlarda sallanan, etekleri belden yukarıda kalan; bir tür yelektir. Efe yeleğidir diyelim. Efenin kadını da olur erkeği de! Cepkeni kadın da giyer, erkeği de efelik yürek işidir!..
Mor Cepken töresi, Yörüklerin yoğun yaşadıkları yerlerde çok etkiliymiş. Yörükleri oradan buraya sürerek dağıtmışlar. Töreleri bozulmuş. Şehre göçüp yabancılaşmışlar. En büyük Yörük dağıtımı, Karamanoğlu Beyliği’nin yıkılmasından sonra Osmanlı Devletince yapılmıştır. (1476-1481) Karaman halkı Uçlara, Adalara ve Rumeli’ne sürgün edilmiştir. Fatih Sultan Mehmet’le başlamıştır. Asi saydığı Karaman halkının sürülmesini emretmiş. İlk kafile, Fatih’ in sağlığında 30.000 çadır-hane Müslüman halk ile, 7.000 çadır Ortodoks- Hıristiyan nüfusu Rumeli’ne sürülmüştür. Hıristiyan halk da Türk asıllı Varsaklardı.
Karaman Beyliği halkı bitene değin, toplu sürgünler yapılmıştır. Karaman toprakları uzun süre boş kalmıştır. Toplu Yörük sürgünü, Kıbrıs fethedilince (1571), Türkler çoğunlukta olsunlar diye aynı topraklardan ve Torosların Akdeniz yamacındaki Yörük halkından; on aileden biri alınarak Kıbrıs’a yollanmış, beş yıl içinde 25.000 Yörük-Türk Kıbrıs’a iskân edilmiştir. 1576 yılında ada nüfusunun %44’ü Türk olmuştur. Kıbrıslı Türklerin ataları, bu sürgünlerdir. Yörükler, Balkanlar’dan uçlara, adalara kadar her yere dağıtılmıştır.
Soyumuz, sürgün kokusunu alınca, Karaman toprağından, Orta Torosların Akdeniz yamacına kaçmıştır. Torosların Akdeniz yanı ve yamaçları, o zaman Kölemen toprağı imiş. Torosların yamaçları dar ve verimsiz olduğundan Yörükler yoksul düşmüşler. Cepkenin yerini, “haba-kebe” almıştır. Bezin üstüne pamuk serip üstüne basma örtüp çapraz dikiş atmışlar. Meydana gelen kalın malzemeden haba-kebe dikinmişler. Türküdeki gibi “…Haba da bir, kebe de bir, giyene yar!” denilmiştir. Toros yamaçlarında Mor Cepkenin yerini Mor Haba almıştır! Cepkenin kenarlarına sarı sırma dikilirmiş. Cepkenin kolları ve ön yüzü sarı sırma ile süslenirmiş. Habanın-kebenin böylesi bir süsü olmazmış!
“Mor Cepken’in” işlevi çok önemlidir. Mor Cepken giyinmek, Yörük kadınının, kocasını boşadığını anlatan bir iletidir. Durup dururken koca boşanır mı? Kadının kocası ağır bir haksızlık ederse “Mor Cepkeni” bohçasından çıkarıp sırtına giyme hakkı doğarmış!
Yörük kızları, evlenirken sevdiklerine varırlar. İki gönül bir olunca samanlık seyran olur derler! Zenginlik malda, davarda değil; sevdadadır. Evlilik böylesine özgürce başlarmış.
Evli Yörük kadınının hakları, Mor Cepken Töresi ile korunurmuş! Kadın ihanete uğrarsa, kötü muamele görürse, ağır bir haksızlığa uğrarsa, çeyizinde ki Mor Cepkeni giyip obanın görünür bir yerine otururmuş! Bunun anlamı “Ben ihanete uğradım, ya da kötü muamele gördüm veya ağır haksızlığa uğradım! Kocamı boşadım!” anlamına gelen bildik bir iletiymiş!..
Yörük kadınının Mor Cepkeni giydiği görülür veya duyulursa obanın başat kadınları
Mor Cepkenli kadının yanında olurlarmış! Kocasının insan içine çıkmaya yüzü kalmazmış! Yanılır ortaya çıkarsa, ona selam verilmez, selamı alınmaz, konuşulmaz; acıksa aş, ekmek verilmezmiş! Toplumun dışladığı, yapayalnız bir insan olurmuş!
Mor cepken, Yörük kadınının haklarını koruyan, esirgeyen bir TÖREDİR.. Binlerce yıl öteden sürüp gelmiştir. Artık koca ne gerekirse yapacak, ne isterse verecek; göynünü alacak; kadının sırtındaki Mor Cepkeni çıkarmaya razı edecektir. Başaramazsa, kimse ona kız ver-mez, evlenmez ve iş birliği yapmazmış. Oldukça etkili, toplumsal bir tepki değil mi?
Mor Cepken deyip geçmeyin! Yörüklerde kadın haklarını koruyan, esirgeyen ve kollayan sosyal bir kurumdur. Karı-koca mutlu olsunlar, Mor Cepken çeyiz bohçasında kalsın!
..
İnsanımızın her türlü eziyet, aşağılanma, taciz, mobing hallerinden uzak kalması, cinayetlerin de tamamıyla son bulmasının en çıkar yolu, doğru şekli, toplumumuzun topyekûn mücadele içinde olması ile başlar. İnsanımız tarifinin içinde kadınlarımız daha narin, yaşlılarımız daha hassas, çocuklarımız daha özenle, engellilerimiz daha alakadar olmamızla mutlu bir yaşamda var olup yarınlarına dair umut balonlarını büyüteceklerdir.
Mir Murat Demir
Yorum Yazın