Çoğu insan bir taraftan dünyaya ve insanlara katlanamıyor diğer taraftan aidiyet ve sosyal ilişkiler için can atıyor. Bunun için tekrar tekrar sosyal ilişkiler kurmak için girişimlerde bulunuyor. İletişime geçtiğinde, sadece gerçekten konuşabileceği, onu anlayan ve hemen kendisinden bahsetmeyen onu dikkatle dinleyen birini istiyor. Ancak onun için neyin önemli olduğunu ve onu neyin harekete geçirdiğini paylaşabileceği, derin konulara inebilecek kimseyi bulamıyor. Bu, insanları git gide birbirinden ayırıyor. Zamanla daha fazla uzaklaşır, içinde acı bir üzüntü ve yalnızlık hisseder.
Bazıları böyle durumda olanlara şöyle diyor: ‘Çok fazla düşünme. Yorucusun, karmaşıksın. Beklentilerin çok yüksek, çok yüksek taleplerin var. Sadece yaşa!’
Böyle sözler işe yaramayacaktır, çünkü
yavaş yavaş diğerlerinden uzaklaşan, kendini tecrit eden biri olur. Bunu gönüllü olarak yaptığını ve herkesle bağı koparmanın kolay olduğunu her ne kadar düşünsede, içinde derin bir yerde, bunu neden yaptığının farkındadır: Başka türlü kendine nasıl yardım edebileceğini bilmiyor. Üzgün ve hayal kırıklığına uğramış, hatta belki çaresizdir, çünkü: kim böyle yaşamak ister - izole ve kimseye bağlı olmadan?
Kendisine şunu söylemeli: Rahat hissetmediğim bir şekilde eşlik etmektense yalnız başıma kendimi daha iyi hissederim. Böylece her zaman yeni umutlar doğar ve hayal kırıklıklarından kendimi korurum. Aksi takdirde samimi olmayan ilişkilerde daha da üzülürüm, daha da yalnızlaşırım.’
Acı insanı aşağı her seferinde daha da aşağı iter. Bir noktadan sonra, yeni girişimlerden vazgeçer ve yalnız kalır.
Kendini insanlardan izole etme ve kendini izole etme yeteneği, güvenebileceği hiç kimseye sahip olmadığı gerçeğine dayanan bir travma reaksiyonudur. Çocukken duygularıyla tek başına uğraşmak zorunda kaldığı için kendini izole ediyor insan. Bu onun eskiden öğrendiği hayatta kalma modudur.
HANIM DEMİRBAŞ
UZMAN SOSYAL PEDAGOG
VE AİLE DANIŞMANI
Yorum Yazın