Benim İstanbul aşkım tartışılmaz, İstanbul’da doğdum, İstanbul”da hayatımı sürdürüyorum, “Nerelisin?” dediklerinde , göğsümü gere gere “İstanbulluyum” diyorum.
Suriçi… Evet İstanbul eskiden bu yana Suriçi ile bilinir tanınırdı, ben de Suriçinde doğdum, hani derler ya, “Övünmek gibi olmasın ama ben Karagümrüklüyüm” diye… Bu sözü çok tekrarlarım ben. Nereye gidersem gideyim, ne kadar yer görürsem göreyim, benim gönlüm hep Karagümrük’tedir.
İstanbul’um, Boğaz’ı, Yedi tepesi, tüm dinleri kucaklayan kozmopolit yapısı, muhteşem tarihiyle her an yeni bir şeyler öğretiyor bize.
Napolyon Bonapart boşuna dememiş “Dünya tek bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu” diye.
Şimdilerde her ne kadar, İstanbul’dan çok uzak turistik bir Ege ilçesinde yaşantımı sürdürsemde, İstanbul vazgeçilmezimdir benim.
Uğruna nice şiirler yazılmıştır.
Yahya Kemal Beyatlı’nın “Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul”
Orhan Veli nin “İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı”
Nazım Hikmet'in ''Yedi tepeli şehrimde bıraktım gonca gülümü'' diyerek dile getirdiği İstanbul'un üzerine kurulduğu yedi tepesinden rivayetlere girmeden bahsetmek istiyorum sizlere.
İstanbul'un tepeleri denilince birçok kişi Çamlıca Tepesi'nden başlar saymaya. Halbuki, Yedi tepeli bu muhteşem kentin tüm tepeleri sur içinde kalan eski şehirde yer alır.
Gelelim İstanbul’un tepelerine, bahis konusu sorulara çoğunluğun verdiği cevap, gerçekte içinde yaşadıkları şehri bilmemekten kaynaklanmaktadır. İstanbul’un tepeleri sur içinde yer alır. Hoş, bugünkü yapı kalabalığı içinde bu tepeleri seçmek, neresi tepedir, neresi yapıların yükseltisidir fark etmek zor olsa da! Yüzyıllardır yedi tepeli denilen şehrimizi yeniden tanımak açısından kısaca bu tepeleri tarif etmenin faydalı olacağını düşünüyorum.
BİRİNCİ TEPE
Günümüz Topkapı Sarayı’nın Bab-üs Selâm denilen II. Avlu’ya giriş kapısının bulunduğu yer olup deniz seviyesinden yaklaşık 40 metre yüksekliktedir. Fetih öncesi bazı antik dönem tapınaklarının, kutsal alanların, kiliselerin yer aldığı bu tepe hem Boğaziçi, hem Marmara yönünden şehir siluetini etkiler.
İKİNCİ TEPE
Roma döneminde Forum Constantinus denilen büyük meydanın ve ortasına dikilen Çemberlitaş’ın hemen batısında yer alan ve üzerinde Köprülü Fazıl Ahmed Paşa tarafından Köprülü Külliyesi’nin bir parçası olarak 1659-60 tarihinde yaptırılan ve günümüzde bir bölümü ayakta olan Vezir Hanı’n yer aldığı tepe olup, denizden yaklaşık 56 metrelik bir yükseltiye sahiptir.
ÜÇÜNCÜ TEPE,
Helenistik ve Roma mezarlığının bulunduğu, 393 yılında açılışı yapılan Forum Theodosius’un inşa edildiği büyük alanın kuzeyinde bir dönem Eski Saray’ın, günümüzde ise İstanbul Üniversitesi Merkez Binaları ile Bayezıd Yangın Kulesi’nin yer aldığı ve denizden 60 metre yükseklikte olan tepedir. Bu tepenin hemen güney doğu yamacında Sultan II. Bayezıd tarafından 1505 yılında tamamlanan Bayezıd Camii ve Külliyesi bulunmaktadır.
DÖRDÜNCÜ TEPE
Fetih öncesi dönemde İmparator Konstantin ile pek çok Roma İmparatoru’nun mezarlarının bulunduğu Aziz Havariyyun Kilisesi’nin yıkılmasından sonra, 1463-1470 tarihleri arasında Fatih Camii ve külliyesinin yapıldığı tepe olup, denizden 60 metre yüksekliğindedir. Ancak burada belirtmek istediğim bir diğer nokta ise bugünkü caminin Fatih döneminde yapılan cami olmayıp, Sultan III. Mustafa (1757-1774) döneminde Mimar Mehmed Tahir Ağa tarafından yeniden yapılan yapı olduğudur.
BEŞİNCİ TEPE
Denizden 70 metre yüksekliğinde olan beşinci tepenin üzerinde önemli bir yapı bulunmaz. Bu tepe çevresinde yer alan yapılar Mimar Sinan tarafından yapıldığı ileri sürülen Kumrulu Mescit Camii ve Şeyh Nurettin-i Cerrahi Tekkesi’dir. Bu tepenin kuzeye, Haliç’e doğru uzanan yamacında ise Kanuni Sultan Süleyman tarafından babası Yavuz Sultan Selim adına inşa ettirilen ve yapımı 1522 yılında tamamlanan Sultan Selim Camii ve Külliyesi bulunmaktadır.
ALTINCI TEPE
1562-1565 yılları arasında Mimar Sinan tarafından Kanuni Sultan Süleyman’ın sevgili kızı Mihrimah Sultan adına yapılan Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii ve Külliyesi bulunmakta olup, İstanbul’un 76 metre ile en yüksek tepesidir.
YEDİNCİ TEPE,
Altımermer adı ile bilinen semte Roma döneminde inşa edilen ve Çukurbostan adıyla tanınan Mokios açık su haznesinin hemen kenarında yer alan ve Abdullah Ağa tarafından inşa ettirilen Macuncu Mescidi’nin yer aldığı, denizden yaklaşık 58 metre yüksekliğindeki tepedir.
Umut ediyorum ki, yazımı okuyanlar bundan böyle İstanbul’un tepeleri denince hem geçmişin İstanbul’unun neresi olduğunu ve onun tepelerinin neler de olduğunu hatırlayacak ve kendi kendilerine “bu ne cehalet, hem İstanbul’da yaşa hem de, içinde yaşadığın şehirden bu kadar habersiz ol” diye hayıflanacaklardır.
İstanbul’u yazmakla, anlatmakla bitmez, satırlarıma ünlü şairimiz Yahya Kemal Beyatlının bir şiiriyle noktalamak istiyorum.
BİR BAŞKA TEPEDEN
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rüyada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.
YAHYA KEMAL BEYATLI
Haftaya başka bir yazıda buluşmak üzere, hoşça kalın dostlarım
CELAL KODAMANOĞLU
HABER CADDESİ
GENEL YAYIN KOORDİNATÖRÜ
Yorum Yazın