İslam dinini tanıma çabasında olan bizler okuduklarımızdan ve dinlediklerimizden anlarız ki içerik ve önemli vurguda teslimiyetten bahsedilir. Teslim olmak, olduğu gibi kabul etmek, aykırı düşünce ve eylemlerden uzak durmak halidir. İslam inancı teslimiyeti savunur, İslam inanç felsefesini değil teslimiyeti açalım bakalım, teslimiyet nedir, mesajı nedir?
Doğaya, tabiatın denge ve döngüsüne, iyi ve güzel olana, gerçeklere ve adalete, hakk’a, haklı olana teslimiyettir ki, ne ala, anla, algıla. Teslimiyet, din kisvesine bürünen beşerilerin çıkar ve menfaat endeksli oluşturdukları anlatımlarına, yönlendirmelerine, dilek ve emellerine itaat etmek, biat etmek, kapı kulluğu yapmak, yönlendirmelerine göre hareket etmek değildir. Teslimiyet sonsuz zaman ve mekân kavramını öğrenip, sindirip, kendi cüzi hayat süremizi ve etkenliğimizi bilerek, bildiğimiz doğrularla yola çıkıp doğru ve yanlış olanları ayırma, ayırt etme mücadelesidir. Başlangıç zamanını ve sonlanacağı zamanı bilmeden doğanın, tabiatın döngüsüne sevgi ve saygıyla bakıp, engel oluşturacak tüm çalışmalardan uzak durma halidir. Doğanın döngüsü de vardır dengesi de, evren diye tanımladığımız âlemin olduğu gibi. Sonsuz irade gücü insan aklının değiştiremeyeceği kadar büyükken set çekmek sınırlar koymak, akışını, süresini, yönünü, miktarını, azametini değiştirme çabaları da düşünceleri de beyhudedir. Dünyanın güneş etrafında dönmesi, dünyanın kendi ekseninde dönmesi ve sürenin ne bir saniye fazla ne bir saniye eksik olmaması yanılmaca değil, oyun değil, cüzi aklımızla görüp algıladığımızdır.
Teslim olalım, var olan ve muazzam bir denge ile hareket eden doğamıza, daha iyi tanımamızı anlamamızı salık veren bilime, akla, sanata teslim olalım. Biz beşeri insan yığını olarak daha mutlu, müreffeh bir hayat yaşama maksatlı kanun ve kurallar üretmişsek, doğanın da değişmez ve sarsılmaz kuralları, kaideleri var ki, teslim olup, teslimiyetçi mantığımızla yaklaşalım.
İslam inancının teslimiyetçiliği birkaç aracı şaklabana, dini öğrettiğini, anlattığını söyleyen aracılara, çıkar düşkünlerine değildir. Teslimiyet akladır, akıl, insan denen beşeri mahlûkata diğer tüm canlılardan farklı ve üstün bir kazanım olarak verilmiştir. Akla teslimiyet yaratana, İslam silsilesine, inancına teslimiyettir. Doğruyu bulmak bir sonuç değildir, doğruyu bulmak bir yol süreçtir. Doğruyu aramakta insan için bitirilecek bir görev, proje değildir. Doğru, en doğru arayışında olmak yaratılışımızın temelinde ki temel prensiplerden olup aksi düşünülemez. Milyondan fazla canlı türüyle birlik yaşıyoruz dünya diye adlandırdığımız gezegende. Dünyanın ve yaşadığımız coğrafyanın 30-50 yılını ekseriyetle, 300-500 yılını kısmen, 3000-5000 yılını ise sadece tahminen bilmeye çalışıyoruz. Teknoloji imkânlarına sahibiz, doğru yanlış demeden, saçma, abuk subuk olsa dahi bakın bakalım dünyanın yaşıyla ilgili tespit neymiş, samanyolu galaksisinin yaşı, evrenin yaşı, hangi rakamları görürseniz görün elbette tartışılır. Tartışılır yazdığıma bakmayın, insanız, aklımızla üstünüz, tartışabilecek veri ve keskinliklerden ise çok uzağız.
Ben bu yazıyı yazan ve sizler, değerli okurlarım, ekseriyetle 20.yüzyılın ikinci yarısında doğduk, şuan ise 21.yüzyılın ilk çeyreğini yaşıyoruz. Değişim hızı da arttı, yumruk büyüklüğündeki kartonun futbol topu büyüklüğüne ulaştıktan sonraki büyüme hızı gibi. Üzerinde durmamız gereken ve farkında olmamız gereken, hayatımızı kolaylaştıran ve hızlandıran çokça meta, alet, kullanım gereçleri ile kolay ve rahat yaşıyoruz. Burada bahsettiğim rahatlık kendi ömür süremizde ki çeyrek yüzyılların kıyaslanması ile apaçık meydanda. Yaşayacağımız çeyrek yüzyılda neler olur neler değişir, neler gelişir varsayımları her birimizin kafalarında farklı farklı senaryolara gebedir. İnsan olarak, insan kalmanın feyzine ulaşma çabasıyla, aklımızı ön planda tutarak, bilimi ve laboratuvar çalışma ve sonuçlarını önemseyerek yol kat etmek, aklımıza ve bilime ters düşmeden şu fani ömür süremizde yaşamak, en muazzamı, fevkaladesi.
Mir Murat Demir
Yorum Yazın