Bir haftadır yatıyorum. Öksürük, halsizlik, ateş, iştahsızlık say say bitmez ne ararsan var. Nerden bulaştı bilemem ki.
Salgın var herhalde kimi arasam hasta.
Moralimin nasıl olduğunu zaten kimse sormasın, üzerimde mor bir eşofman , mor polar bir sabahlık öyle geziniyorum, ben mor rengi çok severim.
Doktora gittim teşhis aynı, ilaçlar sanırsın fotokopiden çıkıyor “İnfluenza”
Bu da nereden çıktı demeyin çağın hastalığı diyelim, kısaca grip ama ne bileyim belki de grip bir bahane.
Bu düşüş bence bir birikim, neden mi üstüme fazla geldiler.
Yatıyorum , insanın yattığı yerde yapacağı tek şey düşünmek!
Beden iflas etse bile beynim duvarda asılı saatle yarış eder gibi hiç durmadan çalışıyor, tik tak, tik tak.
Şükürler olsun.
Biz kalabalık bir aileyiz, ablamlar, yeğenler ve minik yeğenler çok üzüldüler, beni göremediler ya, kendimi karantinaya almıştım. Hasta olup da yatmaktan başka çarem olmayınca, araştırma yapma fırsatı buldum.
İlhamım, canım arkadaşımdan geldi, sosyal medyadaki sayfasında o kadar çok atarlı giderli yazılar yazar, o kadar çok taşlar atar ki, bazen ben bile şüphe duyarım acaba bana mı atıyor diye?
Tabletimi yanıma alıp, şöyle bir göz attım, aslında mesele o değil, artık son zamanlarda karşıma çıkan pek çok insan aynı banttan çıkmış gibi aynı şeyleri söylüyor. Aynı seri bunlar, ama benim okuduğum felsefenin görevi bilgiyi test etmektir.
Yoksa kalıplaşmış sözleri hiç sorgulamadan hayata uygulamak, insanlara bu sözlerle akıl vermek değil.
İşte bunlar canım arkadaşımın sayfasından, biliyorum o kızmaz bana.
-Benim nasıl biri olduğum, senin nasıl biri olduğuna bağlı!
-Bir kişiye gerektiğinden fazla değer verirsen, ya o kişiyi kaybedersin ya da, kendini kahredersin.
-Gördüğüm kadardır verdiğim değer, bence herkes kendi değerini kendi belirler.
-Benim bir karakterim bir de tavrım var, karakterim asla değişmez ama tavrım kişiden kişiye değişir.
-Beni yıkmaya gücünüz, yıkıldığım günü de görmeye ömrünüz yetmez!
-Zirveye çıkarken karşılaştığın kimselere iyi davran! Çünkü inişte yine onlara rastlayacaksın!
Buyurun!
Ne kadar tehdit edici, sevgiyi baltalayıcı sözler. Kalksam desem ki,
-Ya sen bunları kime yazıyorsun, kimler üzüyor seni ?
Artık kalıplaşmış cevap hazır, “Yazdıklarımın hiçbiri kendi özel yaşantımı yansıtmadığı gibi, kimse de hedefimde değildir.”
Anlatabiliyor muyum?
Mantık böyle olunca, ilişkiler de oyuncak olmaya mahkum!
Lütfen, sosyal paylaşım yapmadan önce, o sözleri kimlerin ve niçin kullandığını bir düşünün!
Ben yurt dışında eğitim görmüş biri olarak samimiyetle söyleyebilirim ki, “Bunlar sadece Türkiye’de kullanılıyor” bunu da bilin!
Canım arkadaşıma da bende bir not düşeyim.
“Yoruldum artık atarlı sözlerinden, güzel şeyler yazsana sayfana “
İnsanoğluna verilen bir öneri, bir mesaj, yedi kez tekrarlanınca ısıtıp ısıtıp önüne konuyorsa, artık bu telkine giriyor.
Bu sözleri tekrar tekrar görüp okuyanlar, kulağıyla duyanlar tıpkı bir ayet, üzerine giydiği bir elbise gibi giyinip hayatına uygulayıp, gelecek neslin masumiyetini gölgeliyorlar.
Değerli düşünürler, sistem kurmuş filozofların pek çoğu da insandı.
Ama onların geneli bu tür anlayış taşımıyor.
Araştırın!
İnsan hasta olunca, boş vaktide oluyor, araştırmaya zaman ayırabiliyor, ben de öyle yaptım.
Ve şuna kanaat getirdim dünyada en fazla umutsuz, olumsuz paylaşımlarda bulunan filozof “Arthur Schopenhauer’dır.”
Çok değerli bu zatı şimdi sırf umutsuzluk aşıladığı için, olumlu taraflarını yok sayamayız!
Veya tutup da o olumsuz cümlelerini “doğrudur” deyip hayatımıza mı uygulayalım?
Elbette hayır!
Schopenhauer annesiyle problem yaşayan, üniversite de Hegel’in gölgesi olmuş babasının servetini yatırdığı banka iflas etmiş, kendinden 11 yaş büyük bir kadınla yaşadığı talihsiz aşkın moral olarak çökerttiği bir kişiliktir.
Herkes aynı tecrübeyi yaşayacak diye bir kural varsa, körü körüne inanalım!
O ustura kullanan kişinin hata yapacağına inanıp berbere gitmezdi, sizde gitmeyin!
Piposu çalınır diye kasaya kilitleyecek kadar huysuzdu, eğlenceyi hiç sevmezdi.
Hadi hiç eğlenmeyin! Bu mümkün değil!
O halde, yoksa siz gerçekten şu yukarda listelediğim sözlerin
gerçek olduğuna inanıyor musunuz?
Off!
İşte bu yüzden anlaşamıyoruz.
İstanbul’un en güzel semtinde Florya’da doğdum, büyüdüm ve yaşıyorum. Yüksek eğitimimi dünyanın diğer ucunda Londra’da tamamladım, kum gibi insan tanıdım ben ama gördüğüm insanlar sevgiyi unutmuşsa, mantıklı olmak adına şu yukarıdaki sözlerle konuşuyorlarsa ben yokum!
Benim hayat değerlerimde ölçü, elitlik, entellik değil. Samimiyettir.
Gelelim hastalığıma, bugünlerde salgınmış.
Sonuçta doktorun fotokopi gibi reçetesindeki ilaçlar işe yaramayınca, güvendiğim eczacı arkadaşım bir ilaç verdi.
“Üç gün içinde bu ilaç seni ayağa kaldırır ” dedi.
Şimdi iyiyim.
Aslını izah etmem gerekirse,
“Onu niye seviyorsun”, “Buna niye değer veriyorsun” deyip üstüme gelen insanlardan bunalmıştım..
Siz takmayın kafanıza, ben sevdiğimi sonsuza kadar severim. İnsanlar benim kitabımda iyi veya kötü değiller. Her kime değer yüklediysem, bunun zararını görmedim.
İçimin sinmediği insanları aramıyorum.
Sevemediğimi sorgulamıyorum. Sevmek ya da sevmemek sorgulanmamalı!
Beni dostlarımın güzel sözleri ayağa kaldırdı.
İlaç bir sebepti belki.
Hepsine hastalığım boyu moralime katkıda bulunan herkese
Sonsuz teşekkürler.
O kadar mutluyum ki,
Bunu anlatabilecek kabiliyetim olsa da keşke paylaşabilsem…
Size en güzel duamı yolluyorum
“Her şey gönlünüzce olsun!”
Geçmiş olsun sözlerinizi duyar gibiyim… İyiyim merak etmeyin, sizleri seviyorum, yeni bir yazıda buluşmak üzere
ESRA SONGÜLER
GAZETECİ YAZAR
Yorum Yazın