İlişki sürdürme kabiliyeti yetersiz olan insanlar var. Günden güne boşanmalar çoğalıyor, yalnız yaşayanların sayısı artıyor, bazıları bir ilişkiden diğerine sıçrıyor.
Genelde kısa nefesli ilişkiler oluyor ve hayal kırıklığı ile bitiyor. Sonunda ‘yine yanlış kişiydi, bahtsızım, çok karışık bir yapım var’ ya da ‘aşırı hassasım’ diyerek nedenler üretiyorlar.
Mutluluklarına gerçek engel olan ne diye sormak yerine denemeye, tüketmeye devam ediyorlar.
Sosyal medya sayesinde birini bulmak çok kolaylaştı, ama elinde tutmak çok zordur.
Sanal alem sevgi arayanlarla dolu. Yakından bakınca insan ne arıyor bunlar diye sormaktan alıkoyamıyor kendisini.
Onları anlayan, oldukları gibi kabul eden, en iyisi koşulsuz seven, aynı değerleri, hayalleri ve hayat anlayışını paylaşan, yalnızken olduklarından daha çok mutlu edecek birini arıyorlar. Tabiki aynı zamanda çok çekici olmalı, her alanda iyi olmalı, mümkünse yormamalı, komplike olmamalı.
Peki, aynada gördükleri gerçek yüzleri nasıl acaba?
Aradıkları kendi ruhunda yoksa bir ilişki nasıl yürüsün.
Kendi eksilerine ve saçmalıklarına anlayış, kendisine sevgi dolu ve merhametli yaklaşım söz konusu bile değilse?
İlişkide karşı taraftan bekledikleri kendilerinde mevcut mu?
Sevgi arayanlar bu soruları cevaplamak için bir saat içine dönsün, elini kalbine götürsün ve dürüstçe kendisine itiraf etsinler.
Hayallarini süsleyen kişiden kendilerinin sunamayacağı şeyler beklerler.
Bu beklentiler oldukça yüksek, tolerans eşiği ise oldukça düşük olur. Bunun sonucu olarak ilişkiler git gide dahada kısa sürüyor, insanlar tüketim malına evriliyor.
İnsanlar ilişki yorgunu değiller, kendilerinden yorulmuşlar.
Çokluktan dolayı memnuniyetsizler, Hem tok hem aç gözlüler.
Egosantrik ve merhametleri sınırlı. Kendilerine bile merhametleri sınırlı.
Hem sürükleniyorlar hem zihinlerine işlendiği avlamak zorunda olduğu şeyleri avlamaktan yorgunlar. Kimsenin yerine getiremeyeceği ideal düşünceleriyle dolmuşlar.
Diğer zamanlara göre bu zamanda da insanlar ilişki sürdürme konusunda daha beceriksiz değiller. Şimdiki zamanda sadece ilişkiyi farklı değerlendiriyorlar. Ütopik beklentiler yüklüyorlar sadece.
Kendilerini ve ilişkiyi hep en iyi mertebede görmek istiyorlar.
Onlar için iyi bir hayat daha çok, daha iyi, daha hızlı, daha çok başarı, daha çok takdir, daha çok güç demektir, tabiki hepsi sorunsuz olmalı.
Duruşları, olmak yerine sahip olmaktır. Aynı zamanda insan dışsallıklar dolgunluğundan sağlıksız beslenen bir boşlukta yitiyor.
‘İlgim, işime yaradığın kadar.’ Bu duruş ve tutum partner arayışını etkiliyor. Diğeri (daha) iyi bir hayat için fayda sağlamalı ona göre. Eksikliklerini, sıkıntılarını, ihtiyaçlarını hissetmemesi için iyileştirme gücüne sahip araç olarak işlemeli.
Aradığını bulduğunda uslu uslu görevini yerine getirir, fakat düşündüğünden farklı olur. İçinde olduğunu sandığı ama aslında olmadığını karşı taraf ona aynalar. Ve çıkmaza doğru yol açılmıştır. ‘Uymuyoruz, anlaşamıyoruz’ diye sonlandırır. Aramaya devam eder. Fakat hiç bir şey öğrenmemiştir, ders çıkartmamıştır.
İçindeki hüsran büyür ve kısa süreli ilişkileri olan single yaşama geçer.
Bu esnada bazı bir kişiye bağlanmak zorunda olmama gibi motifler oluşmaktadır. Yakın olmak korkusu, özgürlüğün kısıtlanma korkusu, sorumluluk almaktan kaçma. Aşk geçtikçe sıkılmalar ve isteksizlikler başlar, karşı tarafın sorunları olduğunda kaçar, çünkü sorun istemez.
İdeal partneri bulma kısır döngüsünden çıkamaz, mükemmel bir insan yoktur çünkü.
Fırında siparişi de verilmiyor.
Zamanla geçmiş ilişkilerden edindiği kötü tecrübeleri birikiyor. Hiç birini doğru çözümlemeden sırada ki ilişkiye taşıyor ve partnerine yansıtarak onu baskı altında tutuyor.
Böyle bir durumda gerçek bir ilişkinin ne kadar şansı vardır?
Durmaksızın arayış içinde olan kendisine şunları sormalı:
- Beklediklerim çok değil mi?
- Beklediklerimi kendim de gerçekten verebilir miyim, buna hazır mıyım
- iyi ve kötü zamanda ?
Önce kendimizi anlamalıyız, çözmeliyiz, eski ilişkiler dahil buna. Çözdükten sonra ancak bir ilişkiye hazır oluruz. O zamana kadar kendi nevrozumuzla hep yanlış kişileri seçeriz. Bilinçdışı asidir. Önce temele inmeliyiz. Bu nedenle en önemli ilişkimizle yani kendimizle olan ilişkimizle başlamalıyız. Kendimizi yeterince iyi hissettiğimiz de başka bir ilişki yolunda gidebilir…
HANIM DEMİRBAŞ
Uzman Sosyal Pedagog ve
Aile Danışmanı
Yorum Yazın