Τα λόγια φτιάχνουν φυλακές με τοίχους από ψέματα
δε φυλακίζουν όμως έτσι τη χαρά
Gün ışıyordu..
Çan sesleri; sessizliği bozan sadece çan sesleriydi..
Hızlıca kalktı yatağından. Pazar ayinine yetişmeliydi.. Kocası okuyacaktı her zamanki gibi ilahileri ve onun huşu içinde ki sesini şehrin kalabalığı ile birlikte dinleyecekti genç kadın..
Hazırlandı ve çıktı evinden hızlı hılzlı yürüyordu sokakta..
Kocasının gözleri hep onu arardı kilisede; acaba uyuya kalmış mıdır diye düşünürdü her hafta sonu ama her seferinde görürdü güzel eşini kilisenin kapısında ve derin bir iç çekerdi..
Gözlerinin içi gülerek daha bir hevesle okurdu ilahileri..
Papazın dualarının arasına serpiltirilmiş Tanrı övgüleri okurdu kocası ve şükrederdi Tanrıya…Her Amen deyişinde karısının gözlerinin içine bakardı doyumsuz sonsuz İLAHİ bir aşkla..
İnsan yanındakini özler mi hiç? Özlerdi karısını…
İnsan kollarındakine çook uzaklardaymışçasına hasretle bakar mı hiç. Öyle derin bakardı gözlerinin içine..
İnsan derin iç çeker mi bir saatlik ömrü kalmışcasına acı ve derin.. İşte öyle yürekten çekerdi içini.. Ve kalbinden ettiği sonsuza kadar ayrılmamak duasına; gür sesi ile Amen derdi her zaman..
Bu kadar çok fazla sevmek; bu kadar ilahi bir aşk her zaman ayrılıklar doğurur derdi annesi.. Kimi yürekten seversen sev ama Tanrı aşkına eş koşmamaya gayret et…aksi taktirde Tanrı alır onu elinden…
Korkuları bu yüzdendi genç adamın.. Bir gün Tanrı benim kadar sevdin yada benden çok sevdin ve taptın deyipte; büyüklüğünü göstermek adına alırmıydı onu cennetine?
Hep bu yüzen acı acı iç çekerdi her nefes alışında karısının adı ve her nefes verişinde karısından ayrılmak korkusu ile..
Her gece yatmadan önce rutin gece dualarını ederken, karısı bir adım arkasında aşk yuvalarının tüm kapılarının önünde dualar ederdi.. Tanrım koru , mutluluğumu daimi kıl….
Eğer karımı alacaksan beni de beraberinde al…
Duanın son cümleleri hep bu olurdu..
Elindeki kokulu tütsü dolu küçük yağ kandilini asardı duvara ve hemen arkasında duran karısını kucağına alırdı… Ne öpmeye, ne koklamaya nede sevişmeye doyamazdı..
Her aşk dolu sevişmelerinde; yemek isterdi karını güler ve özürdilerdi her seferinde…
---abartmıyorum bir gün gerçekten yiyeceğim seni.. derdi…
Bu İlahi aşk; tam da annesinin dediği gibi ağır geldi Tanrı’ya çünkü farkına varmadan ilahlaştırmıştı karısını ve ona tapıyordu..
Ve karısı ölümcül bir hastalığa yakalandı.. Kanser!!
Kanser!!.. sokakta ki trafik sesleri, insan sesleri, bir birine karışıyordu da doktorun KANSER derken duyduğu kalbine ağırlık veren bet sesini kapatamıyordu bir tülü…
Ağaladı adam çok ağladı.. Kanser kelimesini duyduğunda, akabinde ki cümle, muhtemelen üç ay kadar yaşar!!...
İki kız kardeşi vardı ve onlarla helalleşti adam, karısının farkında olmadığı hastalığını kendi yaşadı… Kanser kelimesi ve kanser hastalığını ömrünün son günlerine kadar tek başına yaşadı her saniye ve her salise..
Üçüncü ayın sonlarına doğru karısının ağrıları arttı ve sanki kafasında oturtmaya çalışıyordu bu durumu ama kansere ihtimal veremiyordu genç kadın.. Belirtiler ve testler buna ilişkindi ama kanser olsa kocası onu Amerika’ya kuzeninin yanına götürür ve kemoterapi yaptırırdı…
Fakat kocası geçici ağrılar bunlar ve hastalığın önemli değil demişti… İnanmıştı genç kadın.. O bir Tanrıya bir de kocasına inanırdı çünkü!!
Genç adamın kanser kelimesini duyduğunun 85. günüydü.. Dini bütün ortodoxs adam her zaman ki gibi kilisede Pazar ayininin ardından ilahileri okudu. Karısı her zaman ki gibi onu dinledi.. Her zaman ki gibi, ayinin ardın adam tebrikeleri kabul ediyordu.. Karısı yanında bekledi ve sonrasında şehir radyosundan gelen çekim ekibinin kısa röportajını.. Kilisenin kapısında kocasına sarıldı ve karşıda ki kafe ye geçtiler. Her zaman ki gibi kahvelerini içtiler sonra ufak bir market alışverişi.. ve yine her zaman ki alışkanlıklar yerine yetirildi..
Eve geldiklerinde adam kardeşlerini aradaı ve helalik istedi, karısı hayretler içindeydi..
-------neden ne oldu?….. diye sordu..
Adam:
------bir rüya gördüm, dünyanın bin türlü hali var diye geçiştirdi..
Aşk dolu saatlerden sonra yatakta karısına sımsıkı sarıldı..
------Beni asla bırakma sakın kollarını sardığın bedenimden çözme.. dedi.
Kadın sarılıyordu sımsıkı ama kocası daha sıkı sarılıyordu.. Genç kadının kulağına fısıldadı adam..
--Ölelim bu şekilde ölelim.. Sabaha kadar vücut sertleşir ve bizi çözemezler.. Sonsuza kadar bu şekilse sımsıkı sarıl bana İLAH-İ AŞK olalım ÖLELİM AŞKIM..
…………….Kimya mühendisi adam siyanür etkisi veren tatsız ve kokusuz bir zehir katmıştı içeceklerine ama kadın habersizdi bundan…Sabaha kadar sımsıkı sarılmış vaziyette öldüler..Çırılçıplak iki genç vücut…Ve kaskatı oldu bedenleri ayıramadılar…gömüldüler beraberce…gittiler beraberce…ayrılık olmamıştı aralarında ölümde bile…
Selam Sevgi ve Saygılarımla
Araştırmacı Yazar
Nazende Kaya
Yorum Yazın