İncilay ÖZDEMİR
"Zıkkımın Kökü" filminde, Küçük Muzo, yoksul bir ailenin çocuğudur. Adana'da bir gecekonduda, annesi, ağabeyi ve işsiz babasıyla yaşar. Muzo, mısır satarak, yoksul ailesine katkıda bulunmaya çalışır. Çocuk yüreğiyle, hayallerinin peşinden koşar. Her çocuk gibi o da balonları sever. Parası yoktur, ama düşleri, tutkuları vardır. Bu yüzden zaman zaman balon satıcısının, ardına düşer.
Ama asıl sevdası, sinemadır. Tahtadan yapılmış bir oyuncak göstericiyle, eski film parçalarını birbirine ekleyerek, mahalle arkadaşlarına sinemacılık bile yapar.
Muzo büyür, ilk aşkını yaşar. Evliliği değil, okumayı seçer... Muzaffer İzgü'ye ait, biyografik roman olan "Zıkkımın Kökü" usta yönetmen Memduh Ün tarafından 1992' de sinemaya uyarlanmıştır. Senaryosu yine Memduh Ün ve Macit Koper'e ait bu film, her zaman çok etkilemiştir beni. Memduh Ün, küçük insanların zengin dünyasını , ne güzel anlatmıştır bizlere. Vicdansız insanlardan da örnek vermiştir. Filmde, bir gün Muzo'nun peşine takıldığı baloncunun, balonlarının ipi elinden kaçıyor. Balonlar, büyük bir ağacın dallarına takılıyor. Baloncu " Oraya çık. Benim balonları al. Sana bir balon vereceğim" diyor. Küçük Muzo, inanılmaz bir gayretle ağaca tırmanıyor. Bu arada çok tehlikeli anlar yaşıyor. Düşme korkuları geçiriyor. Neticede balonları alarak aşağı iniyor. Fakat ağacın erişilmesi hemen hemen imkansız, en yüksek tepesinde bir balon takılı kalıyor.
Küçük Muzo, iner inmez adamdan balonunu istiyor. Baloncu, ağacın tepesini işaret ederek: " İşte, senin balonun orada" diyor.
Hangimizin sevdası, hayalleri, özlemleri, tutkuları yoktur ki... Bunun aksi, ruhunu unutmak olur... Bizler düşler ülkesinde krallığımızı yaşarken, çoğu zaman hayat gerçeklerinin tokadıyla kendimize gelerek, iniveririz yeryüzüne. Tıpkı Küçük Muzo gibi... İnandığımız yolda önce emekleyerek, adım adım ilerleyerek büyüyebilmek... Ve tüm engelleri aşabilecek ruha sahip olabilmek, bizi bilgeleştirecektir.
Tanrı bize yalnızca ışık tutar. Ve bizim yolda ilerlememizi ister. O kuklalar değil, insanlar yaratmıştır bunun için. Kendi gerçekliğimizi yaşamaktır asıl amacımız. Karanlığı seçmemiz ise onun sorumluluğunda olmayacaktır bu durumda...
Sosyal şartlar, gelenek görenekler, bizleri istemediğimiz yerlere savurmaya kalkacaktır her zaman. Kendi dünyamızı, iç alemimizi sağlam bir şekilde kurabilirsek, hayatın karmaşası içinde yok olmayız.
Yazımı "İnce Bir Çizgi" adlı kitabımdaki, 'Bir Yolcu' şiirimle bitirmek istiyorum.
Hayat yolculuğumuzun başlangıç yılları, bilinçsizce geçer Nerede olduğumuzun farkına varınca da, bir ömür biter. Bu dünyadan göçene değildir akan göz yaşlarım Hayalleri ile beraber gömülene ağlarım...
Yorum Yazın