Hep olur hayatlarımızda kıyaslamalar, sorarız çok kez, kendimize ya da bir başkasına, kıyaslama yapmasını, iyi ya da kötü durumlarını tam bilmek isteriz. Öyle anlar, öyle mahrem konular olur ki, ne başkalarına ne de kendimize soramayız, soramayız cevabı bellidir. “Söz kunusu vatan ise gerisi teferruat” diyebilen insanlar için “Hangi aşk” sorusunun da cevabı açıktır, alenidir, nettir. Yaşadığımız günler, istiklal içinde ve istikbale dair umutlarımızı muhafaza ettiğimiz günler. Bu günlerimiz için sadece ecdadımız ölüme koşup da vatan için ölmedi, çocukluklar, gençlikler, aşklar da öldü.
“ Bir hanımefendi anlatıyor… Sene 1919 ve İstanbul işgal altında. Her tarafta İngiliz askeri. Ben o sıra liseyi yeni bitirmişim. Oldukça güzel bir kızım. Sürekli görücüler, dünürler geliyor. Taliplerimden birisi avukatmış. Uzaktan gösterdiler boylu poslu yakışıklı bir delikanlı beğendim ve kabul ettim. Bizi nişanladılar. Nişanlımı seviyordum. Mutlu bir yuva kurmanın hayaliyle gece yarılarına kadar bir lambanın ışığında oyalar örüp çeyizimi hazırlıyordum.
Kısa zaman içerisinde mahallede bir dedikodu baş gösterdi. Dediler ki; Fatma’nın nişanlısı ipsiz sapsız adamın birisi. Cami önlerinde tabut taşıyarak karnını doyuruyor. Üstelik avukat falanda değil. Mahvoldum! Babamla beraber gidip uzaktan izledik dedikodu gerçekmiş, hemen nişan atıldı ayrıldık.Aradan 5 sene geçti başka birisiyle evlenmiştim. Üstelik birde çocuğum vardı. Sene 1924 ve artık ülkemiz özgürlüğüne kavuşmuştu. Bir gün Kadıköy’de rastladım o delikanlıya, çocuğumda yanımdaydı. Beni görünce hemen önünü ilikledi. Titremeye başlamıştı. Saygıyla durdu önümde. Vaktiniz varsa lütfen bir çay içelim dedi. Peki dedim. Bir ofise girdik. Kapıda ismi yazıyordu ve içeri girdiğimizde anladım ki bir avukatlık bürosuydu. Bir sürü çalışan vardı.
Siz gerçekten avukat mısınız? diye sordum. Evet dedi. Madem avukattınız neden cami önlerinde tabut taşıyordunuz diye sordum gözleri doldu başı öne eğildi. Affedin lütfen beni diye başladı cümlesine. Ülkemiz işgal altındaydı, dört bir tarafımızı İngiliz askeri sarmıştı. Aklınıza gelebilecek her şeyi didik didik arıyorlardı. Anadolu’da bulunan milli kuvvetlere silah götürmemiz gerekiyordu ve bunu sadece tabutlara cenaze süsü vererek gerçekleştirebiliyorduk. Maalesef ki bunu size bile söyleyemezdim.”
Günümüze ağızdan ağıza anlatımlarla ulaşan, hikaye, roman, senaryolara konu olan ve hiç dinleyip, okuyup, izleyemediğimiz milyonlarca ölen umutlar. Vatanın var olması, milletin başı dik hayatına devam etmesi. Türk milleti Türkiye yi bağımsız kılabilmek adına bedelini ödedi. Hep biliriz ya şehitlerimizi gazilerimizi, o kadar sığ, o kadar dar değil, istiklalin kazanımı için ne çok bireysel istikbal feda edildi, hür irade ve vatan aşkı ile.
Mir Murat Demir
Yorum Yazın