Olur bazen yaşadıklarımız içinde, sinkaflı laflarla dolu çokça sözlere müdahil oluruz da iltifat gibi algılarız. Şirin mi şirin, mizahi laflar dizilip gelirde, içeriğinde, yerme, öteleme, negatif eleştirme bulunur. İnsanız, aklımız var, kıssadan hisse, gidişattan mana, durumdan algı çıkarmak biraz akıl, biraz da işlemci hızımızla alakalı. Yazımıza konu olan “Victor Hugo” yu çok kısa tanımak gerekirse;
“Victor Marie Hugo Romantik akıma bağlı Fransız şair, romancı ve oyun yazarı. En büyük ve ünlü Fransız yazarlardan biri kabul edilir. Hugo'nun Fransa'daki edebi ünü ilk olarak şiirlerinden sonra da romanlarından ve tiyatro oyunlarından gelir.”
Fransız şair yazar Victor Hugo’nun yaşanmış bu anısı yazımız konusuna projeksiyon tutuyor.
“VİCTOR HUGO 'nun aldığı en güzel iltifat!
Gazeteci Victor Hugo’ya soruyor: “Eserleriniz ve siz bugüne dek çok olumlu eleştiriler aldınız, çok övüldünüz. Bunlar arasında sizi en çok hangisi hoşnut etti?”
Hugo anlatıyor: “Karlı bir kış gecesiydi. Eş dostla yiyip içmiştik. Mesafe kısa diye, evime yaya olarak dönüyordum. Fena halde sıkışmıştım. Hızlı adımlarla, malikanemin bahçe kapısına vardım.
Kapı kilitliydi. Var gücümle uşağıma seslendim: ‘İgooooooor!’ Defalarca haykırmama karşın İgor’un beni duyduğu yoktu.
Sidik torbam Atlas Okyanusu büyüklüğüne ulaşmıştı. Altıma kaçırmak üzereydim. Yaşlılık işte.
Çaresiz, bahçe duvarına yanaştım, etrafa bakındım, görünürde kimse yoktu, pantolonumu indirdim ve su dökmeye başladım.
Tam o sırada arkamda bir at arabası durdu. Hiç kıpırdamadan, sessizce su döküyordum.
Arabacı nefret dolu bir sesle ‘Seni haddini bilmez, ihtiyar bunak! O işediğin, Sefiller ’in yazarı Victor Hugo’nun duvarıdır!’ diye bağırdı.
İşte, hayatımda duyduğum en iltifat dolu söz buydu."
Hayatımız, hayatlarımız da böyle değil mi? İçeriğinden ziyade etkileşimi, öncesi, sonrası, tetikleyici etkenleri, bağları vs. İşlemci hızımız yüksek ise, vasat dahi olsa bir zekâ sahibi isek, durumun bağlarını mutlak çözme gerekliliğimiz vardır. Her defasın da yazarın yaşadığı esprili bir anı olarak hayata geçip, hatıralarımız arasına katılmaz. Olur ya, bazen kavgalara, arbedelere sebep olur, tetikleyici olur. Olur ya bazen sevgiyle ve övgüyle karşılamamız gereken hali, bir yanlış anlama ya da yanlış yansıtma haliyle kine, nefrete kadar taşırız. Doğru ve net ifade, anlatım en güzeli olduğu gibi, doğru ve net anlama ve algılama da en güzeli.
Mir Murat Demir
Yorum Yazın