Yazıma başlamadan önce biraz araştırma yaptım, yakınlarımdan ve kitaplardan öğrendiklerim var.
Kendimin bu konuda ne kadar bilgisiz olduğumu gördüm Ramazan benim için otuz günlük zaman zarfında ; Oruç tutmak, varın yoğun kıymetini bilmek , yoksulun halinden anlamak , onlara yardım eli uzatmak için fitre ve zekat vermek demekti.
Gelin hep birlikte Ramazanı yeniden öğrenelim, belki de eskiden bilip şimdiler de unuttuğum ama yeniden öğrendiğim bilgileri birlikte gözden geçirelim.
Ramazan ayı insanların eşit olduğunu vurgulayan bir aymış. Bu ay da heryer kandillerle donatılıyor ,çift minareli camilerin arası mahyalarla süsleniyor, (Mahyalar ramazanı ifade eden bir yazı sanatı)
Ramazan davulları ilk geceden itibaren sahur zamanını belirleyen , sokak sokak gezerek , davul çalarak, maniler düzerek , yaklaştıkça insanları uykudan uyandıran, Türklüğe ve İslamiyete özgü eski bir gelenektir.
Adresler değişince artık duymadığımız top sesleri hala Ankara Kalesi’nden atılıyor mu bilmem ama onun sesini duymak ve arkasında bıraktığı, gökyüzüne doğru dağılarak yükselen dumanını izlemek için pencerenin önünde adeta nöbet tutar gibiydik.
Şimdi günün sokağa dağılan sesleri tüm bu güzellikleri örttü , ilk kez topun atılması, Sultan III.Mustafa döneminde Rumeli Hisar’öın da başlamış sonra tüm ülkeye dağılmış ve günümüze kadar gelmiştir. Topun atılmasıyla ezan sesi yükselir ve iftar saatini bildirir Ramazanın bereketiyle dolu dolu iftar sofralarında oruç açmak başlar…Bir zeytin , bir hurma ve bir bardak suyla.
RAMAZAN ŞENLİKLERİ
Benim çocukluğumun Ramazanlarında radyomuz hep açık olur , iftar saatine yakın okunan Kuran-ı Kerim den duaları dinlerdik . Annem otuz gün boyunca her gün sayfa sayfa Kuran-ı okur, son güne yetiştirir hatim indirir, ölmüşlerimize bağışlar ve duasını yaptırırdı.
Onbir ayın sultanı Ramazan onun için en mübarek aydı , yalnızca kendinin değil hepimizin fitresini , zekatını ihtiyaç sahiplerine dağıtırdı , tutamadığı oruçlarını bayramdan hemen sonra tutar oruç borçlarını öderdi. En ihtiyacı olanları en önce iftara davet ederdi .
Ah anacığım r Ramazan geldi diye bir de mutluluktan ağlardı, biz tutmuyoruz diye kollarımızı çimdikler birde güzel morartırdı.
Etki tepki getirirmiş ya biz üç kız kardeş , Cumartesi Pazar hariç etkisine hep tutmayarak cevap verdik. Sadece abim sağlığı bozulana kadar hep orucunu tuttu.
Ankara’nın Kalecik kazasıdır memleketimiz. Okul tatillerine denk gelen Ramazan günlerimiz de amca çocuklarıyla büyük bir aile oluyorduk. Soba üstünde çay, Kaleciğe özgü Kasnak Böreğimiz , Kalecik çöreğimiz ve pişilerle , sütümüz , yoğurdumuz , yağımız herşeyin en hakikisiyle sahur keyfi doyulmaz anlar yaşatırdı bizlere.
Meydana kurulan panayırlarda çeşitli eğlenceler yapılırdı , maniler söylenir , çeşitli halk oyunları oynanır , halk konserleri verilir şarkılar türküler okunurdu. Bazı sokak satıcıları yiyeceklerini satarlar , evlerde pişmaniyeler çevrile çevrile çekilirdi.
Amcamlarla yüzük oynamayı çok severdik hepimiz halka şeklinde yere otururduk , ortaya bir yüzük konur üstü bir sürü giyilmeyen gömlek ,elbezleri , havlu , yastık kılıfı ,vs.lerle kapatılırdı , sırası gelen tek tek bezleri kaldırır yüzük bize çıkmazsa rahat bir nefes alırdık , yüzüğü bulana ceza verilirdi.
Radyoda Hacivat ve Karagöz’ün nükteli alaycı atışmalarına kahkahalarla gülerdik.
Hacivat ve Karagöz bir rivayete göre; Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi döneminde Bursa da yaşamış iki usta inşaat işçisidir.
Osman Gazi Ulu Cami nin yapımında çalışan bu iki ustanın alaylı, nükteli , herkese laf yetiştiren ama bir türlü inşaatı bitiremeyen aylaklıklarına kızıyor, doğruysa çıkardığı padişah fermanıyla ikisini de idam ettiyor.
Hacivat ‘ ın ismi Hacı İvaz ama Karagöz hitab ederken ona Hacivat ya da Hacı Cavcav diyor .
Türk gölge oyununun iki baş karakteri
“Yıktın gönül sarayımı eyledin viran
Varayım sahibine haber vereyim heman”
Perde kapanmadan önce söylenen bu güzel söz çocukluğumdan kalmış bana.
Şenlikler bunlarla da bitmiyor tabi ki , eski Ramazanlar ne kadar dini bir görev gibi olsa da bölge bölge, şehir şehir sihirbazlar , kantocular, semazen gösterileri, fasıllar , tulumbacılar , halk dansları , konserler , müzik dinletileri ve Türk tiyatroları sayabileceğim bazı aktiviteler…
Anlayacağımız Ramazan her damakta farklı bir lezzet bırakan özel bir ay ve Arefe son günü.
Sonrasında Bayramla taçlandırılan mübarek ay otuz gün boyunca kandillerle aydınlatılan camilerinden dolayı ışıl ışıl…
Bu yazımın arkasından eski bayramlarımızı da okumak isterseniz haftaya ben yine burdayım , hepinizin üstüne mutluluklar yağsın.
Hoşçakalın hoşluklarla kalın
Sevgiler…
FATOŞ ACAR
GAZETECİ - YAZAR
Yorum Yazın