Onbir ayın sultanı Ramazan en mübarek aydır bilirsiniz , nefs-i terbiye etmek , yoksulun açlığını bilmek , halinden anlamaktır.
Allahın hikmetidir, İftar sofraları bu ayın güzelliğinden kısmetlerle dolar taşar .
Çocukluğumuzun Ramazanlarında oruç tutuğumuz zaman ki (Genelde babam parayla ödüllendirirdi bizi) bu oruç tutmayı sevdirmek için teşvik bedeliydi , büyüdükçe annem hepsini tutalım ister hatta zorlardı.
Ama biz kardeşler yine de kaynatırdık .
Ramazan bizim için kaleden atılan topu heyecanla beklemek demekti , hele top atılıp arkasında bıraktığı o dumanı görmek var ya sanki iyice emin olmamızın göstergesiydi . Binamızın alt kısmı mescit olduğu için minareden hocanın okuduğu ezan sesi annemin en değer verdiği sesti. Bize top , annem ile babama ezan sesi. Masada oturup sabırla iftar duasını dinlemek o nasıl güzel bir duaydı. Huşu içinde dinlerdik , kadife gibi bir sesle duayı okuyan hoca hala yaşıyor mu bilmiyorum, öldüyse Allah rahmet eylesin.
Zeytin , su , hurma ve pide sanki Ramazanın temeliydi masanın hiç değişmeyen daimi yiyecekleriydi.
Soğuk kış gecelerinin Ramazanları ne kadar güzeldi. Sokak satıcıları uzaklardan boza diye seslenirken biz bozacıyı taklit ederdik , iftarda yediğimiz çeşitli yiyecekler yetmezmiş gibi uyumaz , sahuru da dört gözle beklerdik . O zaman ki davulcular maniler söyleyerek davullarını çalarlardı, o davulun sesi uzaktan kulağa ne de hoş gelirdi.
Hepimiz sahurda uykulu gözlerle de olsa illa ki oturur , annemin yaptığı börekleri ya da pişileri çayla birlikte yerdik. Ezan okunmadan sanki oruç tutacakmış gibi son olarak suyumuzu da içer tatlı rüyalara dalardık .
Otuz günlük zaman diliminde annem devamlı misafir ağırlar, İftar sofralarımız akrabalarımızla dolup taşardı, bu ortam bulunmaz keyifti bizlere.
Sonraki yıllarda Ramazanlar kış aylarını geride bıraktı , sıcak günlere, geç saatlerde oruç açma dönemine girdik. Annem artık babama ve onun dükkanında çalışan işçilerine yemek yapmaya başladı , işçilerden biri geliyor öğleden sonra o yemekleri alıp dükkana götürüyordu , annem hem yine akrabalarımıza , hem de babam için dükkana adeta kazan boyu yemekler yapıyordu. Ulus esnafının bir arada iftarları, sohbet , muhabbetle son buluyordu , biz de evde istediğimiz gibi at koşturuyorduk.
Sonra ben evlendim. Eşim çok zayıfım diye oruç tutmamı hiç istemedi, annem hep oruç tutuyor muyum diye sordu “Hayır” dediğim zaman ne kadar büyük üzüntü duyardı. Ama annem orucunu hep tutar teravih namazlarına da giderdi.
Ben de bir dönem eşimin dükkanına işçileriyle orucunu açsın diye yemek yaptım elemanımız gelir götürür, eşim iftar sonrası teravih namazını da kılar eve öyle gelirdi.
Ah nerde o eski Ramazanlar. Kulaklarım radyodan gelen o duayı arıyor aslında çocukluğumu arıyorum, bizi bir arada tutan o günleri , bir daha bu dünyaya gelmeleri mümkün olmayan , annemi, babamı ve ağabeyimi arıyorum.
Allah hepimize seneye , tekrar Ramazanı yaşamayı nasip etsin diyorum ,
Şimdi çok katlı bir site de oturduğum için ne top patlıyor, ne ezan sesi var , ne de davulun sesi var. Ramazanımızı kutlayan komşuluklarda yok, yani hiç bir şeyin tadı yok ,
Nice Ramazanlara diyor hepinize sağlık ve huzurlu günler diliyorum sevgiyle kalın, hoşçakalın.
Fatoş Acar
Gazeteci - Yazar
Harika ,bir solukta okudum ama yillarca yasadiklarim gozumun onunde canlandi . Sevgili yazarim ne kadar guzel dokunuslar yapmissin . Okumaya doyamiyorum ...
samim
23-03-2025 10:43