Uyanmış, her zamanki sabah mahmurluğumla oturduğum bordo tüylü koltuğumda ayılmayı bekliyordum. Birden o da ne ! Başımı hafifçe kaldırdığımda çiçekli duvar kağıdımın üzerinde asılı altın varak çerçeveli, o hafif sararmış topluca oturduğumuz eski fotoğraf ilişti gözüme. Ah o günler. Benim canım anılarım diye haykırasım geldi içimden. Ayılmıştım. Canım ablamın usulca getirip yanımdaki sehpaya koyduğu türk kahvemden bir yudum aldım. Elimi şakağıma koyup düşüncelere daldım.
Bundan çok zaman önceydi. Belki yirmi yıl belki yirmibeş koca yıl geçmiş üzerinden. Ulusal bir gazetede kadrolu manşetlerde boy gösteren köşe, muhabir her ne olursa canla başla yapan sarışın iddalı ve bir o kadarda mütevazi biriydim. Yazdıkça yazasım, begenildikçede uçasım geliyordu adeta. Rutin olarak her günün sonu gazetemizde bir saat süren bir sonraki gün için haber değerlendirmesi toplantısıyla son bulurdu. Dün gibi hatırlarım. Bana göre zevkli başkalarına göre hüsranda olabiliyordu bu toplanmalar.
Dışardan gelen siren sesi sarstı beni. Tam yerimden kalkacakken bu dikdörtgen çerçevenin içinden haber müdürümüz Bülent agbi kalktı ayağa sarışın dal gibi Selhana bir ropörtajın var dedi. Şu bizim Erol beyin evine gidip resim çekip projelerini konuşacaksın. Şefimiz Vehbi ağbinin sakalları aşağı yukarı oynayınca biz bilirdik ki (hadi kaptın işi edasıyla) bıyık altından gülüyor. Bahsettiği her dönemin yıldızı Erol Büyükburçtu Babamın kadim dostu
Sevindim hem Erol agbimi görüp hasret gidericem, hem yazımı keyifle yazıcaktım. Birden herkes bir tarafa dağıldı. Boru mu koskoca Hürriyet gibi gazetenin magazin servisiydik. İşimiz vardı bizim. Bindim gazetenin ulaşım aracına. Tıngır mıngır sultanahmetten indik bebek yokuşunun başındaki Erol agabeyin evinin önüne. Önceden haberli olduğundan beni kapıda tatlı dili, sevecen bakışı, güzel edalı ses tonuyla karşıladı. Hoşgeldin dedi. Bende iyki geldim diye içimden tekrarladım.Aldı beni garajına doğru yöneldik. Birde baktım çeşit çeşit kuklalar. Büyük bir bebek formatında agızları ve elleri oynuyor. Siz deyin 500 ben deyim 1000 tane. Erol beyin eserleri. Kendi yapıyormuş boş zamanlarında. Resimledik. Türk Pop müziğine damga vuran bu adam yeteneklerinin bir yenisini sergiliyordu bana ve sevenlerine. Sonra eve davet etti beni. O dönem eşi değerli ses sanatçısı Emel hanım ortalarda gözükmüyordu. Ben birlikte bir söyleşi yapalım dedim. Sağlık sorunu olduğunu bu yüzden istemediklerini söyleyince dürüst gazeteciliğim ve arkadaş kızı olmam nedeniyle içim cız dedi ve kalemim o yönde durdu. Beraberce kahveler, çaylar içildi. Resimlerim, ropörtajım ses alma cihazımda, gönlümde sevgi ve onurla araca doğru yöneldim. Camdan Büyükburç ailesine el sallayarak.
Oradan ünlü oyuncu Perihan Savaş'ın boğaza nazır evine uğrayacak resimler çekecek 500 kişilik yeşilçamı kurtaramadılar haberine imza atmanın hazırlığını yapacaktım.Günde iki üç özel haberden aşağı servise dönmemi kendime yakıştıramazdım ben.
Yoldan geçerken aklıma geldi. Şöför Ahmet ağbinin sırtına dokundum. Biraz durur musun dedim. Biliyordum manav yazısı için meyvelerle resim çekilecekti. Uygundu burası. Hemen yol üstü ilk gördügüm manavda elime karpuzumu alıp, kirazdan kulağıma küpe yapıp yüzümde gülümsememle çekti ahmet ağbi resimleri. Foto işi de eline yakışmıştı. Benim zenit her daim flu gösteren hep güzel çeken antika foto makineme rağmen. Döndük biz. Girdik binaya. Koşar adım yetiştim toplantıya. Dolu dolu bir günün ardından planlamalar yapıldı ve resim çektirelim dedik servisçe. Önde kızlar koltukta arkada beyler. Ben hafif iki bacağımı yana kaydırmışım. Çekildi o resim. Kayıplarıma , dünyadan göçüp giden Erol amcama, yok olan hayallere, sayamadığım ölmüşlerime yanarım. Ne güzel günlermiş o günler. Oturduğum yerde bacaklarım tutulmuş. O güzel anım duvarımda. Ben yerimden kalkıp biraz buruk, gururlu yeni bir güne başlıyorum
Gazeteci Yazarınız
SELHAN ÖZDEMİR
Yorum Yazın