Kim nasıl tarif eder, nasıl eleştirir, yorumlar, irdeler bilemem de inançsız insan olmaz. İnsan yaratılışı itibarıyla bir ruha sahip olduğu gibi akla da sahiptir. Akıl insanı sürekli düşünmeye ve doğrusunu bulmaya teşvik eder ne kadar miskin ve tembel olsa da az ve yetersiz kalsa da düşünür, düşündükleri de inandıkları da insanı sürekli en doğrusunu bulmaya doğru bulduklarını da gözden geçirip en ideal olanını anlayıp benimsemeye yönlendirir, ekseriyetle böyledir, böyle olmalıdır.
Sorun var ise sorunlar neden ve niye oluşuyor, insanımız yine kendi aklı ile bulup çözecektir. İnsanın inandıkları, inancı, itikat’ı başka insanların haklarına, yaşam tarzına, özgürlüğüne müdahale etmiyor, saygı, sevgi ve anlayışla devam ediliyorsa sorunda kalmaz. İnsandır, inanır, itikat sahibidir, inancına göre ibadetleri de vardır, yapar ya da eksik yapar ya da yapmaz, kendi dünyasıdır, kimseleri alakadar etmez, yeter ki dayatmalar, zorlamalar, müdahaleler olmasın.
Saygı duymak insan için öncelikli kazanımlardandır, bilgin, becerin, yeteneklerin, deneyimlerin ve öğrendiklerinle kendi yaşam şekline saygı duyulmasını beklersin ve doğaldır ki diğer insanların da yaşam şekline saygı duyarsın, duymalısın. Saygı duymak kabullenmek değildir, kendimiz dışındaki insanların bilgi ve birikimlerine, hayatı yaşama hallerine müsamaha göstermek, tüm insanlık olarak süreç içerisinde daha iyiyi daha doğruyu daha adaletliyi daha insani olanı aramak, mücadele etmek, efor sarf etmektir. Burada ki mücadele, efor sarf etme şekli bilimsel, sanatsal, kültürel temelli uygulama şekilleri ile mümkündür ve doğrudur. Hiçbir din ve inanç şekli insan yaşamına ve toplumsal yaşama ve uygulamalarına zarar vermemeli, gölgelememeli, korku ve tehdit oluşturmamalıdır. İnsanın kendi inandığını en doğru olarak bilmesi doğal bir akıştır ve yine insan kendi inandığının daha iyisini ve daha doğrusunu bilinceye kadar devam eder. İnsan kendi inancını da kendi doğrularını da yakın çevresi ve genişleyen halkalar şeklinde insanlığa anlatır, gösterir. Bu tavır ve davranışlar bütünü insanın formatıdır, fıtratıdır, tuhaf olan bir yanı yoktur. Tuhaf olan, itici olan, insani olmayan, ortak aklın onay vermeyeceği yanı dayatma, müdahale, diretme, zorbalık, tehdit, baskıdır. İnsan saygın bir hayat yaşamak istiyor ve sorun ve sıkıntılardan sıyrılmak ve uzaklaşmak istiyor ise tüm insanlarında saygın bir hayatı sorun ve sıkıntılardan uzak bir hayatı hak ettiğini bilip sindirmesi temel gerekliliktir.
İnsan ömrü dediğimiz tüm geliştirme ve iyileştirmelere rağmen dünya ortalamasında yüz yıl değildir, yüz yılın çok altındadır. İnsanın bu kısa, cüzi ömrünü anlamsız, manasız tavır ve davranışlarla geçirmesi, sağlıklı, neşeli, güven içerisinde mutlu bir hayattan uzak kalması hiçbir şekilde mana taşımaz, değer bulmaz, haybeden harcanmış pişmanlıklarla heba edilmiş bir ömür, hayat olur. Hayat, yaşamak, başkalarına yol yöntem göstermek, dayatmak, baskı kurmak falan olamaz. Yaratılan insanın ilk zenginliği yaşayacağı ömür süresi ve süredeki sağlıklı, neşeli, güvende ve mutlu olması değil midir? İnsanların yaşadıkları süre boyunca farklı farklı düşüncelere sahip olması da, aynı inanç, aynı dine sahip olsalar dahi farklı nüanslarla hareket etmeleri tabiidir, doğal bir yansıma şeklidir. Hiçbir din ya da inanç akımı topluma zarar veremez, korku yayamaz, baskı oluşturamaz, bu yazdıklarımda ekseriyetle hemfikiriz de, endişe, insan sağlığı için yıkım hali, endişe de oluşturmamalı, oluşturamaz.
Mir Murat Demir
Yorum Yazın