Geçen gün penceremin yanında oturmuş, dışarısını izliyordum.
Okul da paydos zili çalmış çocuklar koşarcasına çıkıyordu, bizim buralar fazla kalabalık olmadığı için herkes az çok birbirini tanır. Okulda yıllardır çalışan hizmetli Veysel efendi zil çalınca çocukların güvenle çıkması için kapıda bekliyor, bir yandan da çocuklara bağırıyordu…
“Hey çocuklar, itişmeyin sırayla çıkın, nedir bu koşuşturma Dingonun Ahırı mı burası!
Dingonun ahırı !
İşte bu haftaki yazımın başlığı bu olsun diye düşündüm, söylerken biraz kaba oluyor ama olsun sonuçta deyim bu, yapacak birşey yok….
Bu deyimi duyduğunuza eminim. merak edip 'Ne Dingo'su, ne ahırı, nerede burası ” sorup araştıranınız pek olmamıştır diye düşünüyorum.
Veysel efendinin o bağırışını duymasam belki bende o meraksızlardan biri olup araştırmayacaktım. Bu bağırış beni araştırmaya yöneltti. Bu deyim dilimize öyle yerleşmiş ki bir yerde kuralsızlık oldumu hemen düzene girmek için “Dingonun Ahırı” benzetmesini kullanırız.
İyi güzelde, nedir bu Dingonun Ahırı, hikayesini bileniniz var mı?…
Bugünkü yazımda sizlere gerçek bir hikayenin günümüze yerleşmiş ifadesinin nereden geldiğini anlatmak istiyorum.
Dingo'nun Ahırı...
Gelin biraz eskilere gidelim, çok eskilere.
Hikayemiz İstanbul da başlar, Beyoğlu’na çıkmayanınız yoktur değil mi?
Taksim’den başlayıp, Tünel’e kadar 2 kilometrelik İstiklal Caddesi’ni baştan başa arşınlayan o elektrikli tramvaylar 1872 yılında atlar ile kullanılmaya başlanmıştı.
Ucuz olması sebebiyle halk tarafından da benimsenmiş ve sevilmişti.
Tramvayları çeken atlarda sonuçta birer canlı ve yoruluyorlardı.
Şişhane yokuşunda yorulan atlar Taksim’de dinlendiriliyor, dinlenen atlarla değiştiriliyordu.
Seferlerde en ufak bir aksama da olmuyordu.
En çok yorulan atlarda Şişhane ve Kurtuluş arasında çalışan tramvayı çeken atlardı.
Bu atlar Dingo isminde bir ahır sahibinin ahırında dinlendiriyorlardı.
Tramvay hattı o kadar yoğun çalışıyordu ki, Dingo'nun ahırına giren çıkan atların sayısı sayılamayacak kadar çoktu.
Fakat Dingo'nun bir kusuru vardı. Dingo hiç ayık gezmez, devamlı alkol alır ve genelde de sarhoş olurdu.
Bu yüzden de ahırdaki kayıt defteri doğru düzgün tutulmadığı gibi hangi at yorgun, hangi at dinlenmiş belli değildi.
Yorgun atı getirenler bazen bir önceki seferde yorulan atı alıp gidebiliyorlardı.
Girenin çıkanın belli olmadığı Dingo'nun Ahırı zamanla Türkçemize de bir deyim olarak yerleşmiş oldu.
Ne kadar garip değil mi ?
Dingonun Ahırını anlattım, peki Dingo kimdi?
Tarihte Dingo hakkında fazla bilgiye rastlayamadım ama bildiğim kadarıyla Dingo Rum vatandaşıydı, sürekli içtiğinden onu pek ayık gören olmamıştı.
Yani kısaca Dingon’un Ahırı:
Girenin çıkanın belli olmadığı, her şeyin karmakarışık olduğu yer, mekan anlamını taşımaktadır.
Bu anlama gelecek bir olay olduğu zaman insanlar tarafından da kullanılır oldu.
Bazı şeyleri artık vurgulamanın zamanı geldi..
“Burası Dingonun Ahırı mı?, isteyen istediği gibi yazsın, istediğine taş, tuğla atsın yok arkadaş yok, Dingonun Ahırı bir zamanlardı! tarihin karanlık sayfaları arasında kaldı.
Haftaya başka bir yazıda buluşmak üzere, hoşça kalın dostlarım
CELAL KODAMANOĞLU
HABER CADDESİ
GENEL YAYIN KOORDİNATÖRÜ
Yorum Yazın