İnançlı olman ya da olmaman değil, inandığın neyse tam ve doğru anlayıp hayatına katmandır önemli olan. Kimselerin omuzuna, sırtına basmadan inandığı şekliyle tamamıyla akıl ve vicdan süzgecinden geçirerek yaşayan var mıdır? Vardır ve milyonlarca bu yapıda ki insan dindar ve inanç sahibidirler ve insan olmayı ve insan kalmayı başarmışlardır. Peki ya diğerleri, insan kılıfına saklanmış dinle alakası olmayan en kısa tarifiyle simsardırlar.
Din, inanç, itikat, ahlaklı olmanı, adil olmanı, doğru ve dürüst davranmanı, bilgi sahibi olmanı, bilgiye ulaşmak için çaba göstermeni ve bilgiye giden tüm yolları açık tutmanı önermiyorsa şüphelidir. Din insana ortak yaşam kültürünü evrensel barış kaidelerini mutlu ve barış içinde yaşama pratiğini verir ve anlatır. Kişi kendi varlığıyla kâmil ve erdemli olma yolunda yürürken din bu yürüyüşe kural ve kaidelerle engeller çıkarmaz, destek verir yol ve yöntemler ile ışık tutar. Bu yapılanmaya sırtını dönüp her türlü istismar ve çarpıtmaları yapanlar ise dindar falan değil simsardırlar.
Ahlak dinin merkezidir, tüm yol ve yöntemlerin başlangıcı ahlaktır, etik kural ve kaidelerdir. Ahlak merkezinden başlayarak evrensel barışı oluşturmak ve insanca yaşamak, paylaşımcı ve bilimden, kültürden, sanattan yana olup çaba vermek efor sarf etmek, insan olup insan kalmaya büyük özveri ile özen göstermek dindir, dinin istediğidir. Yıllardan buyana ve daha da eski tarihlerde yaşanmış vahşet, canice hal ve hareketler, alınan yanlış ve tamamıyla hata silsilesi kararların temelinde dini gerekçeler ön plana çıkarılıp gösterilir ki, her birimiz anlamakta, algılamakta zorlanırız. Hatalı ve yanlış kararların temelinde olan din değil dini kendisine maske olarak almış din simsarlarının saçma salak hal ve hareketleri, karar ve uygulamalarıdır.
Bu dini kabul et diye ülke ve kavimlere karşı çıkartılan savaşlar, milyonlarca insanın hayatlarını kaybetmesi, kalanların ise açlık ve sefalete terkinin başlıca sebebi dini emir ve gerekçelerden ziyade bireysel çıkar ve menfaat, simsarların ortak hareketinin zemin bulması halidir. Simsar diye adlandırdığım kişi ve kişiler dönem dönem dini vasıflar, rütbeler makamlar sahibi de olmayı başarmış, ülke ya da kabile, bölge yönetimlerinde söz ve yetki sahibi olmuşlardır. Kendi makam ve yetkilerini korumak ve daim kılmak üzere büyük riskler almışlar salgın hastalıklardan irili ufaklı savaş ve çatışmalara sebep olmuşlardır.
Din, ilahi inançlar, tek tanrıya inanış ve kitabı olan peygamber ve vahi yoluyla insanlığa ulaştırıldığı kabul gören inançlar insana ahlaklı yaşam, adalet, paylaşım, merhamet, temizlik gibi çok önemli insani gereklilikleri anlatır. İlahi dinler olarak kabul görenler dahi din adamlarının kendi içlerinden menfaat ve çıkar uğruna yalan yanlış söylemleri ve uygulamaları ile sapmalar, saptırmalar görünmüş ve yaşanmıştır. Milenyumun ilk çeyreğini yaşadığımız günlerimizde ise kişinin dinle bağlantılı olup olmaması, görevli addedilmesi ya da ilgisiz olması mümkünken, dini merkez alıp çıkarları uğruna cahil, ezberlerle yaşamayı yöntem edinmiş insanımızı sömürdüğü çokça görülmüş, görülmektedir, bu yasa ve ahlak dışı faaliyetleri benimseyen kişilere “simsar” diye tanımlama yaptım. Ne üzücüdür ki simsarların yaptığı kanuna, ahlaka, insanlığa aykırı her hareket ve girişim dinlere yamanmakta, yapıştırılmaktadır.
Mir Murat Demir
Yorum Yazın