Çok kısa süreli olan yaşam süremizi yaşarken, karşılaşıyoruz, mutlu olup keyif aldıklarımızla da, öfke duyup, bizi kavgaya sürükleyen olaylarla da. Ülkemiz aynı, ekseriyetle aynı kültürle yoğrulmuş insanlarla birlik yaşıyoruz, kavgalar, anlaşmazlıklar, daha da kötüsü ölümle sonuçlanan meseleler görüyoruz ki, acı ve hüsran kol kola. Olmalı, olabilir de, insandır nihayetinde, küçük anlaşmazlık halleri, sükûnet ve erdemli yaklaşım ve çözümsel ve akılcı yaklaşımla kavgasız gürültüsüz halledilmeli. Malumunuz, medya organları ve duyduğumuz ne çık mesele var ki, diş kovuğunu doldurmayacak konular yüzünden, taraflardan biri ya da ikisinin kibir ve egolarına yenik düşmesinden, ağır yaralanmalardan ölümlü sonuçlara kadar yaşanmakta.
. .
“Ülkenin tanınmış genç avukatlarından biri, yaban kazı avı zamanı, tüfeğini alıp Karadeniz sahillerine çıkmış.
Uçarken görmüş kazı.
Hemen nişan alıp ateş etmiş: dannn!..
Kuş döne döne inmeye başlamış yere…
Etrafı çitle çevirili bir araziye düşüvermiş sonunda da...
Avukat hemen araziye girip kuşu almaya yeltenmiş.
Tam çitlerden içeri girecekken karşısına yaşlı bir köylü çıkmış.
Köylü avukata sormuş;
─ Ne yapıyorsun benim arazimde?
Avukat;
─ Şu yaban kazını vurdum da, almaya çalışıyorum.
Yaşlı köylü;
─ Arazi benim olduğuna göre, içindeki her şey gibi, kuş da benimdir.
Avukat hemen diklenmiş;
─ Ben bu ülkenin en büyük avukatlarından biriyim.
Beni uğraştırma bey amca!
Mahkeme masrafı falan der, çiftliğine kadar elinden alırım bak!
Yaşlı köylü gülmüş;
─ Biz buralarda böyle küçük sorunları mahkemeyle değil,
‘üç tekme’ kuralıyla çözeriz, demiş.
─ Nedir o üç tekme kuralı? diye sormuş, avukat merakla.
Yaşlı köylü;
─ Önce biri ötekine 3 tekme vurur, sonra öteki…
Sonra yine ilki…
Bir kişi pes edene kadar devam eder.
Pes eden kaybeder.
Avukat genç, güçlü kuvvetli, sportmen.
Köylü ihtiyar.
İçinden ‘ben bunu haklarım’ diye düşünerek;
─ Kabul, demiş.
─ Burası benim arazim olduğuna göre ilk vurma hakkı bende, demiş yaşlı köylü.
İlk tekmeyi atmış avukatın kasıklarına…
‘Ugggh’ diye dizlerinin üzerine çökmüş avukat.
İkinci tekme tam midesine gelmiş ki, avukat öğlen yediği yemekleri çıkarmış, ‘böğğğ’ diye bağırıp dört ayak haline gelmiş yerde.
Yaşlı köylü üçüncü tekmeyi tam kıçının ortasına yerleştirince de öne doğru kapaklanmış avukat.
Önde de köylünün ineğinin biraz evvel oraya bıraktığı ıslak tezek var, avukatın suratı aynen gömülmüş içine.
Avukat;
─ Şimdi sıra bende, ihtiyar tilki, diye doğrulmuş, ağzına kadar giren pislikleri ceketinin koluyla temizlemeye çalışırken.
Yaşlı köylü gülmüş;
─ Pes ediyorum.
Bir kaz için dövüşmeye değmez.
Al kuşunu git....”
. .
Literatürden yazıma ek yaptığım yaşanmış ya da kurgu metni okuyup az tebessüm etti iseniz konumuza dönelim. Kavga olmadan, insanca ve uzlaşmacı yönümüzü öne çıkartarak, sahip olduğumuz unvan ve para gücünü ikinci planda tutarak, meselelere neden akılcı yaklaşıp kimseleri kırmadan, üzmeden sonuca ulaşamıyoruz?
Yazıyı buraya kadar okudu iseniz size bir soru, cevabını verip bir başınıza beyin fırtınası yapın, faydalı olacaktır. Yaşadığınız hayatta sonu kavga ve zıtlaşma, kalp kırma, sürtüşme ile biten meselelerin kaçında haklıydınız, haksız olduklarınız da adaletli davranıp akıllıca davranışlar sergilediniz mi, aksine ısrarlı tavırlarınızla, inatla, ateşi söndürmek yerine harlattınız mı, değdi mi?
Mir Murat Demir
Yorum Yazın