Değişim, var olan her şey için kaçınılmaz bir olgudur. Her şey, gördüğümüz ya da görmediğimiz her şey değişir. Değişimin süreklilik arzettiği canlı ya da cansızlar da izleme, istatistik, tecrübe bilgileri ile kontrol de tutma şansına sahibiz de insan için zor.Bu yazıyı yazan ben, okuyan sen, değişimin bir parçası olmanın ötesin de insan olarak süreç içerisin de farklılıkları da barındırıyoruz bünyemiz de. İnsan dışı tüm canlılar da değişim olsa dahi bilir ve kontrolümüz de tutarız. İnsan tamamıyla çözümsüzdür, ne öngörü, ne de önyargılar dahi doğru kararımıza etken olamaz.
Cinayet suçu işlemiş, suçu sabit birey cezasını çekerken tek karıncayı ezmemek için üzerinden zıplama refleksi gösterebilir. Tüm hayatı iyiliklerle geçmiş bireyin de bir erik için insana silah doğrultup ateş ettiği de görülmüştür. İnsan olarak her şeye dair bilgi ve fikir sahibi olmamız mümkün de,insan için imkansız. İnsanın eğitimi, öğretimi, yaşadığı coğrafya, aldığı kültür, kazanımları ya da kayıpları mutlak bilgilenmemize sebeptir de, kesin ve net olması mümkün değildir. Süreç için de bazen o kadar fazla sapmalar gösterir ki, gösteririz ki insana da kendimize de şaşırır kalırız.
Herkesin her şeyi bildiğini iddia ettiği bu çarpık çağ da,
tevazu sahibi insana gönül ehli denir. Hani Mevlana'ya sormuşlar;
"- Bunca yazdın/okudun. Peki ne bilirsin?
Haddimi demiş Mevlana haddimi..."
İnsan dışın da ki canlılar da içgüdüsel tavır ve haraketler vardır. Farklı ortam ya da sahiplenmeler de dahi hiçbir hayvan içgüdüsü dışın da, yaratılışı dışın da bir hareket ya da eyleme girişmez. Nebat için de aynı iddiam geçerlidir, hormonal uygulamalar,genetik müdahelere rağmen, renk ya da şekilsel bozukluklar oluşmak da, oluşturulmaktadır. Bahis konusu değişimin vurgu yapmaya çalıştığım insanın ruhsal etki ve tepki hallerinin süreçte ki farklılıklarıyla alakasızdır. Tercih farklılığı ya da hazsal farklılıktan değil sadece insan da olan değersel farklılıktan bahsetmekteyim. Hümanist olduğunu söyleyip, bu algı da yaşam süren birinin farklı bir yaşam sürecin de seri katil olabilmesinin somut ya da soyut açıklanabilen bilimsel bir açıklaması yoktur. Psikiyatri, psikoloji, pedogoji ya da benim bilmediğim insan ruhunu inceleyen ve öneri ve çözümler üreten bilim dalları dahi insanda ki küçük oranlı değişimlere kapalıdır, ihmal edileribilir oran da görür. Böyle bir akademik eğitim, öğretim almadığımdan bilmesem de birkaç asır sonra milyon da birlik olabilirlik ihtimallerinin konuya dahil edileceği kanaatindeğim.
Yaşıyoruz madem, her şeyler kontrolümüz de, her şeyi kendimize faydalı kılma çabasındayız. İnsan kendi değişkenliğini incelese ve formüller üretebilse ki hemen arkasından çözümler de üretecektir. Asırlar boyu insan ne büyük sorunlarla mücadele etmiş ki kendine ve kendi cinsine soyut ya da somut çözümler, tanımlamalar getirmek de hep eksik kalmış. İnsanın doğayı kontrol altına alması dahi onlarca bin yıl, hayvanları ve nebatı tanıma ve kontrol altına alması yine onlarca bin yıl sürmüş. Her şeye hakim olma, sahip olma istek ya da içgüdüsü de insanın kendi içinde ki, ruhunda ki paradoks mu ? Yazıyı yazarken kendime sordum, böyle bir yazı için farklı bir zaman dilimin de saçma demem mümkünmüş. Neyse ki yazıyı bitirebilecek kadar odaklandım meseleye, sabaha kalsa belki silecek ya da vazgeçecek başka bir konuya kilitleneceğim..
Mir Murat Demir
Yorum Yazın