Doğru olanı yapmak, doğrularla yaşamak için öncelikle doğru ve yanlış olanı ayırt edebilmek gerekli. Yaratılışımız da karakterimiz, format, fıtratımız olsa da temel yaşamsal ögeler. Dünyaya merhaba dediğimizde ailemiz ve toplumun bir parçası, bireyi oluyoruz. Bebelik çocukluk yıllarımız da doğru yaptıklarımıza dair ödüller,taltifler bekliyoruz ki doğaldır. Yaşadıklarımızla sabit, yanlış yaptıklarımızdan da ceza ya da hak kısıtlamasına tabi tutuluyoruz ki, doğrudur.
“Rıchard Dawkıns” ''İnsanlar yalnızca cezalandırılmaktan korktukları ya da ödüllendirileceklerini umut ettikleri için iyi kalplilerse, gerçekten çok acınacak haldeyiz.'' Demiş. Kim için, kimler için demiş, tabi ki çocukluk yıllarını geride bırakan yetişkinler için, bizler için demiş. Doğru olanı yapmak bir tercih değil, gerekliliktir, mecburiyettir. Şu durum da, şu halde, şu koşullar da demek ya da düşünmek dahi kendimiz olmamıza bir ihanet halidir. Samimiyetle bilmeme halini askıda tutar isek, doğruluk dışı her haraket, eylem, girişim bir ihanet halidir. Yaşadığımız toplumun tümüne, bir kısmına ya da tek bir insana. Meseleyi sadece insan temelinden de çıkartmamız gerek, zira yaşantımıza müdahil insan dışı canlılar, hayvan ve nebatlar var, hatta cansız cisimler dahi dahil edilmeli. Doğru doğrudur, yanlışta yanlış, büyürken öğrendik, öğretildi, yaşadık gördük.
Doğru olanı yapmaktan uzak durmamıza sebep her ne ise, aldanma yanılma hallerine prim verme halimizdir. Bilerek, bilincinde bir yanlış uygulama halinde isek, yanlışa müdahil isek, görüp, bilip sadece seyirci kalabiliyor isek, yanlışın da sahibiyiz. Sebep, sebepler, hep sığındığımız gerekçeler var ki, o anı belki pozitif sonuca götürecek olsa da, başta kendimize, insanlığa, doğaya, evrene, ihanet değil mi ? Yanılma hallerini yine askıya alalım, doğru ve yanlış yaptıklarımız için. Bilerek, bilinçli şekilde doğru yapmaya kilitlenmek ve yanlış tüm hareketlerden uzak durmak iyi insan olmamıza sebep değil mi ?
Doğru bir felsefe ile kurulan hayatlarımız, dünyevi çok kazanımdan uzak tutulmamıza, uzak kalmamıza sebep olacaktır. Mesele dünyevi geçici kazanımlar mı, ebedi varlık içinde doğrularla yaşamak mı ? Yazmak kolay elbette, asıl mesele bu temel mantığı, bilinçli hali yaşantılarımıza monte etmek, perçinlemek. Sabahın köründe tatlı uykundan uyanıp sahile inmişsin, deniz yıldızlarını teker teker tutup denize, okyanusa fırlatıyorsun ya, elbet birileri gelip soracaktır “ne yapıyorsun, milyonlarcası var, hangisini kurtaracaksın” diye, mesele “birini daha suya atıp, bak bunu kurtardım” demek değil mi hayatın anafikri. İnsanın anlık hazlardar, kazanımlardan,zevklerden uzak, ömrünce mutlu olmasına sebep. Temelin de bu kıstas için de doğru yaşamak mümkün mü, suya atılan deniz yıldızı gibi, azamisi olsun diye uğraş vermek, mücadele etmek ki, ne muazzam, fevkaledelik.
Mir Murat Demir
Yorum Yazın