Benim bayramlarım çocukluğumda kaldı.
Biraz nazenin büyüdüm, çok sık hastalanırdım onun için ramazanda tam oruç tuttuğumu söyleyemem.
Arefe günü anacığım hepimizi yıkar tertemiz olarak bayrama hazırlardı.
Bayram demek tepeden tırnağa herşeyimizin yeni olması demekti.
Babacığım tuhafiye toptancısı olduğu için annem bayramları hiç atlamazdı , hatta yeni yıla girerken de herşeyimiz yepyeni olurdu.
Dükkana ait malları babam İstanbul’daki toptancılardan aldığı için bazı giysilerimizi bize özel getirirdi ve annem dükkanda olmayan bir şeyi diker iki dirhem bir çekirdek bizi bayrama hazırlardı.
Ah o bayram sabahları…
Babam bayram namazından döndüğünde hep beraber kahvaltımızı yapar, bayramlıklarımızı giyer, biz dört kardeş anne ve babamızın ellerini öpmek için tesbih boncuğu gibi sıraya dizilirdik.
O nasıl güzel bir seremoniydi, her bayram babamdan harçlığımızı ve annemden rengarenk mendillerimizi alır, bayram şekerlerimizi bu mendillerin içinde saklardık.
Aile, akraba ve komşuları gezip bayramlaşmak, el öperken verilecek paraları heyecanla beklemek , sonrasında paralarımızla çat-pat ve mantar tabancaları alıp onlarla oynamak bulunmaz keyifti.
Bayram bizim için ayrıca lunapark demekti akşam üzeri anne ve babamızla Gençlik Parkındaki lunaparka gider dönme dolaba, çarpışan otolara binmek için kuyruklarda beklerdik. Bizi komik gösteren dev aynalarına bakıp kıkır kıkır gülmelerimiz ömre bedeldi, çocuk olmak güzeldi ve aile bütünlüğü herşeyden çok önemliydi, eve dönerken annem mor renkli uçan balonlarımız uçmasın diye iplerini bileklerimize bağlardı.
Yıllar geçip bizler büyüdükçe annemizin ve babamızın kendi çocukluklarında yaşayamadıkları bu güzel günlerin özlemiyle yanıp tutuştuklarını söyledikleri o türküden anlamıştım.
“Bayram gelmiş neyime
Anam anam garibem
Kan damlar yüreğime…”
Annemin hıçkırıkları, babamın türküyü söylerken titreyen sesi onların annesiz babasız geçirdikleri çocuklukları beni de duygulandırıyordu.
Bu nedenlerle bayramları sevmemeye başladım.
Annem, annesini çok küçük yaşta kaybetmişti, dedem yeniden evlendi üvey anne baskısıyla dedemi de kaybetmişler yani dedem var ama yok hem öksüz , hem yetim.
Babama gelince, babasını kaybettiğinde altı aylıkmış, babaannemde başkasıyla evlenince babam da hem öksüz hem yetim büyümüş.
Birbirine aşık olup evlenen annem ve babam, kendileri sevgisiz büyüdüğü için bizleri büyük bir sevgi ile büyüttüler.
Zamanla bayramlar yaz aylarına denk geldi , insanları birbirinden uzaklaştıran tatiller bayramların üstünü örttü. Bayram demek yaz tatili demek oldu.
İnsanlar bayram tatilini geçirmek için bir yerlere kaçmaya çalışınca yollar arabalarla dolup taştı, gidecekleri yere bir an önce varmak için arabalarını süratli kullandıklarından sevinçle gidilen yollardan ölüm haberleri gelmeye başladı.
Bayram artık mutluluk yerine acı veriyordu.
Torunlarım olduktan sonra bayramları sevmeye başladım, çünkü onlarla bayramlar anlatılmaz yaşanırdı.
Bu bayram sevinci kısa sürdü, çünkü çocuklar yurt dışına yerleştiler ve bizler için, özlem dolu buruk bayramlar başladı.
Artık hep öyle olacaktı , biz onlara sarılamadan, hasretle öpemeden görüntülü telefonların içinde bayramlaşmaya mahkum olduk.
Oysa bayram gelecek diye günler öncesinden kartpostallar alır aynı şehirde bile olsak yakınlarımıza , arkadaşlarımıza o kartpostalları yazar, gönderir ve postacı yolu gözlerdik.
Zamanla büyüklerimiz göçüp gittiler, bayramlarımız boş ve anlamsız oldu artık, büyüklerimiz topluyordu bizi , bayram küskün gönülleri birleştiren en özel, en güzel bahaneydi.
Yine de bayramlar bizler için çok güzel, tüm günlerimizin bayram gibi ve bütün bayramlarımızın mutlulukla geçmesini dilerim.
Tabi ki Allah tekrarlarını yaşamayı nasip etsin diyerek hepinizin gelecek bayramını şimdiden kutluyorum
Sağlıkla kalın , hoşçakalın sonsuz sevgilerimle
Fatoş ACAR:
Gazeteci - Yazar
Yorum Yazın