Siz hiç çok başarılı, saygın bir kadının birdenbire çıldırdığını gördünüz mü?
Ya da duydunuz mu desem?
Hatta git gide toplumun önünde adeta delirtilip gözden düşürüldüğünü, intihara varan bir girdaba doğru sürüklendiğini !
Var…Hem de çok var….
Ve olay başlıyor….
Birgün çok kibar aşırı ilgili biriyle karşılaşıyorsunuz, şaşırıyorsunuz buna.
O erkek sizi yemeğe davet ediyor, inanılmaz bir ilgi bu.
Ve bu adam öylesine kibar ve nazik ki, bir şey de söyleyemiyorsunuz. İçinizde bir kıpırdanma var hiç farkında olmadan onunla arkadaş oluyorsunuz.
Ertesi gün kapınızda size gönderilmiş bir çiçekle karşılaşıyorsunuz, tabiki doğal olan teşekkür etmeniz.
Peki sonrası mı ?
Ardı arkası kesilmeyen SMS’ler, mektuplar, mailler, mesajlar, olur olmadık saatte sebepsiz çalan telefonlar… Adeta bir ilgi okyanusun da boğuluyorsunuz.
Bu sizi boğan dalgalar değil, onun ilgileri oluyor.
Artık nereye gitseniz o, her yerde, her köşede, her taşın altında o var.
Her gördüğünüz çiçek size onu hatırlatıyor, mideniz bulanıyor, kusacak gibi oluyorsunuz.
Ve yavaş yavaş kafayı yiyorsunuz, önceden güvenilir, kariyer sahibi bir insan olarak gördüğünüz kişinin size duyduğu “Patolojik Aşk” git gide ilerlerken, siz ondan nefret etmeye başladığınızı ne yazık ki fark ediyorsunuz.
Hemde öyle bir nefret ki bu kime söyleseniz anlamayacağı bir boyutta !
Artık ne deseniz boş, ne konuşursanız boş, hastalıklı bir ruh sizi anlamayacak.
İşte o zaman lanet ediyorsunuz, yavaş yavaş çıldırıyorsunuz.
Çıldırma sebebinize gelince ;
Hani onun ilgisine cevap vermediniz ya, o muzdarip olduğu hastalığıyla hakkınızda devamlı bilgi topluyor.
Çevrenizdekiler artık size bir garip bakıyor nedeni ise sizi elde edemeyince, selam verdiğiniz herkese sizi anlatıp asılsız şeyler söylüyor.
Çevrenizde dedikodular yayılıyor, sizi tanıyan herkes onunla aranızda bir şeyler olduğuna inandırılmaya çalışılıyor.
Artık düğmeye basılmıştır, sizin adınıza oraya buraya belirsiz mesajlar, mektuplar gidiyor.
Dahası iş hayatınıza da giriyor bu saplantılı adam.
İşinizle ilgili başarınızı, veriminizi düşürmeniz için elinden ne geliyorsa yapıyor.
Kendisine rakip gördüklerine de “iyilik yapıyor” adı altında kötü oyunlar oynuyor.
Heyecanlandınız değil mi? Bu hikaye nereden çıktı diye düşünüyorsunuzdur şimdi…
Evet bu anlattığım ve hiç unutamadığım gerçek hikaye Susanne Schumacherın yazdığı “Liebeswahn” isimli kitaptan aklımda kalanlar.
Hem gazeteci hem de yazar olan bu Susanne yazdığı kitap henüz Türkçeye çevrilmedi.
Ama ben bu kitabın Türkçeye çevrilmesi için elimden geleni yapmaya gönüllüyüm.
Böyle bir kitabı yazmasının sebebi, 1989 yılında Rebecca Schaffer isimli bir sanatçı, kendisini takip ve taciz eden bir hayranı tarafından, hislerine karşılık bulamayınca öldürülmesiyle, A.B.D nin California eyaletinde “AŞK SUÇU” takipçiliği, suç olarak kabul edildi. Sonraki yıllarda pek çok Avrupa ülkesi bu takipçiliği suç olarak kabullendi.
Biraz neyin ne olduğunu açıklayayım:
STALKİNG: Bir kurbanı takip ve taciz etmek.
Takipçiliğin en uç, patolojik noktası. Bazen ölümle sonuçlanabilen bir SUÇ.
Eskiden “aşk suçu” yoktu ama ucunda bir mağdur varsa, hele de insan duyguları tacize uğruyorsa, bunun fiziksel tacizden hiçbir farkı yok olduğunu dünya kabullendi…
STALKER: Kişiyi uçlarda takip, taciz etmek ve o kişi hakkında bilgilerini ele geçirip, asılsız dedikodular yayıp, kişiyi kendisine mahsus özel, kendisine ait kılmak isteyen fail.
Kısaca tabiri caizse, kafaya taktığı mağdurun çevresinde onu seven kim varsa , onunla irtibata geçip bilgi vermek.
Fransızlar buna, “Psikoteror”, diyorlar, yani Türkçe adıyla “Psikolojik Terör” diyebiliriz.
Ve şu da gerçek ki, her takipçi, tacizci şiddet kullanmayabilir ama tehditler başlarsa maalesef acı ama gerçek ölüme kadar götürebilir.
“STALKİNG” Pusu kurup avına sessizce yaklaşma manasına da gelir, ısrarlı takiptir bu.
Bunun normal takipten farkı, mağdur üzerinde etkisi korkunç olduğu kanıtlanmıştır.
“STALKER” diye tanımlanan bu takipçiler, genelde sanatkarlara, ressam ve yazarlara yaklaşıyor.
Bunların büyük çoğunluğu erkek. Bir ( 1) numara, İki (2) numara gibi isim verdiği birkaç kişiyi de takip edebiliyor.
Mağdurların arasında kıskançlık oluşması için planlara baş vurup, asılsız bilgiler verir…
Ve bu size bahsettiğim kitap şöyle bitiyor:
Haberiniz var mı her dört mağdurdan bir tanesi sonunda intihar ediyor.
Gerçek bir aşık, hayatın olağan akışına gözlerini kapatmaz.
Elbette saygın bir aşkta da mantık uykuya dalar lakin kişi sevdiğini 24 saat kontrol altına alıp taciz etmez.
Kısaca bir freni vardır.
Üzülür, ağlar, belki yatağa düşer ama bu patolojik boyutta değil, insani bir durumdadır.
Benim bunlara sonsuz saygım var.
Sizlere garip gelebilir ama benim bu tip bir konuyu kaleme alma sebebim;
Bilhassa ressamlar, sanatkarlar, yazarlar. Bunların kullandıkları sosyal medya platformları, bu tiplerin hastalıklarını daha bir alevlendiriyor.
Sizin çevrenizde de anında tüm yaptıklarınıza hakim olan, sizleri duygusal olarak yaklaşıp taciz edenler varsa farkında olmanıza katkı sağlamak amacım.
Bu tip hastaların içinde, hayatlarını normal devam ettiriyor görünen, üst düzey meslek sahipleri de var.
Benim asıl üzüldüğüm, toplumda bunlardan bir çıkarı olanlar yada ne bileyim “Bana faydası olabilir” diye düşünen, bunları alkışlayan, hastalıklarına yardımcı olan insanlar bilseler ki sonuç bir tehdide intihara götürecek kadar vahim.
Acaba gene onları alkışlarlar mı? Ne dersiniz?
Affetmek, çok erdemli bir davranış fakat onun da bir sınırı olmalı derim.
Af veya hoşgörünün suçların işlenmesine katkı sağlandığını düşünüyorum.
Sizin nefes alışınızı zorlaştıran, bu çizdiğim insan modellerini affetmenin onlara doyumsuz bir taviz olacağını bilmeniz gerekir.
Zincirleme olarak tacize devam edenleri affetmek, suçların devamına negatif katkılar sağlıyor.
Bir kişinin duygularına tekrarlanarak yapılan saldırılar, zincirleme bir suçtur.
Burada manevi bir unsur var KAST.
Bir canlının ha fiziğine, ha duygularına KAST ETMEK!
Ve görüyorum ki çevremizdeki bu tip suçluları överek, onları daha fazlasına cesaretlendirmiş oluyoruz.
Halen daha bunların böyle olduğunu bilerek, alkışlamaya devam edecek misiniz?
Sizleri biraz düşünceye daldırdım değil mi?
Okuyun, bir daha okuyun bana hak vereceksiniz!
Habercaddesinde başka bir konuda buluşmak üzere
Mutluluk ve sevgiyle kalın değerli okurlarım…
ESRA SONGÜLER
GAZETECİ -YAZAR
Yorum Yazın