İnsan kendi sahip olduklarına, aklına ve yaptırım gücüne vakıf olamaz ise akan bir derede ki su zerresi gibi akışına var olur gider. İnsanı diğer tüm canlılardan ayıran ve üstün kılan yegâne özelliği akla sahip olmasıdır. Akıl sahibi insan görür, duyar, koklar, tadar ve dokunur, bu özellikler ekseri canlılarda da mevcuttur. İnsan canlı olması hasebiyle sahip olduğu refleks ve yaşam döngüsü için, enerji için yiyip, içme özellikleri dışında düşünme özelliğine de sahiptir. Düşünme, fark etme, anlama, algılama özellikleri insana sorgulama sorumluluğunu getirir. Sorgulamayan, neden, niçin diye kendisine sormayan insan, insan olmanın asli sorumluluğundan uzaktır.
İnsanın insan olmaktan kaçması ne feci bir haldir. İnsan ki test etmeden, sorgulamadan, gereklerini ve gerekçelerini anlayıp beyninde sindirmeden hareket etmek, yaşamak isterse elbette ezberlere sırtını yaslar. Ezberlere sırtını yaslayan insan sorumluluk almaz, sorumluluk almayacağı içinde olan biten ne varsa yaradan eliyle olduğuna inanır, fanatik kaderciliğe sığınıp kendisini etkisiz eleman boyutuna taşır ve bu haliyle hayattaki varlığına devam eder. Sorun, büyük sorunlar silsilesi de bu düşünce, inanış şekliyle ortaya çıkar. Sormayan, sorgulamayan, irdelemeyen, ekseriyetin doğru kabul ettiklerini dahi acaba diye gözden geçirmeyen insan etkisiz haliyle kendisini sömürülmeye, kendi adına karar verilmeye aday bir piyon gibi ortaya sürmüş olur.
İnsan kendi kararlarını kendi veremezse, olan biten her şeyin kader ve yaratıcı marifeti ile gerçekleştiği kanaati aslında kendi insan ve akıl sahibi olmasını reddetmesi ve yaratılışa, yaratılış yetilerine ve dolaylı olarak yaratana karşı gelişi, tanımama halidir. İnsan neden böylesi büyük bir hataya düşer? İnsanın böylesi büyük bir hataya düşmemesi için kendisine ait aklı kullanıp, sorgulama ve irdeleme yapması, tüm parçacıkları birleştirip büyük resme doğru ulaşıp anlama gayretinde olması gerekir. Bu gayrette olması demek aktif olmak, düşünmek, enerji sarf etmek, mücadeleci olmak demektir, sorgulama yapmakla birlikte sorgulanan olmayı kabul etmektir, tembelliği ve uyuşukluğu reddetmektir, yaratıcının verdiği akıl ve beden gücünü ve karakteristiksel yetilerini, kazanım ve becerilerini kendisi içinde ailesi ve sevdikleri içinde tüm insanlık içinde aktif tutmayı gerektirir.
Takip etmeyen, sorgulamayan, zaman dilimleri arasında bir bütünlük ve istikrar, mantık aramayan insan, insan kimliğine ihanet etmiş şekliyle yaşamış olur. İnsanın insan kimliğine ihaneti, insan olarak yaratılmış olmasına da karşı duruş, ihanet değil midir? Her şeyi yaratandan bilmek, kader sarmalına tam itaat içinde yaşamak, üretici, düzeltici, iyileştirici, düzenleyici gibi sahip olduğu yetenek ve yetileri rafa kaldırıp insanlıktan uzaklaşmaktır. Hal bu girdap içinde döngü halinde gerçekleşirse, insan kendi insan kimliğinden hızla uzaklaşırsa doğal olarak kendisi gibi olmayan kim, kimler varsa, bilim, sanat, kültürel çalışmalar, üretim neferlerinin tümünü reddetmek için yaftalamak için yol ve yöntemler bulması gerekir ki kendisini daha iyi, temiz, faydalı olarak yaşadığı topluma empoze edebilsin.
Mir Murat Demir
Yorum Yazın