Yakın zamana kadar bir çok şeyi bilen, ezberin de tutanları akıllı bilir akıllı sanırdık. Akıllı olmak hafızasın da çok şeyi barındırmak değilmiş anladık. Kişi bildiklerini kıvrak zekasıyla hayata sunamıyorsa, yaşama geçiremiyorsa vay haline. On binlerce kitabı olan, hiç okunmayan fayda elde edilmeyen kütüphane gibi.Yazımda ki vurguma katkısı olsun diye bir anekdot buldum;
Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile
gidermiş. Yine bir konferansa
gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü
Einstein'a;
..."Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken
ben de arka sıralarda oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz her şeyi kelimesi kelimesine biliyorum" demiş. Einstein gülümseyerek ona bir teklifte bulunmuş:
"Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç
tanımıyorlar. O halde bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim yerime sen konuş,ben de arka sırada seni dinlerim."
Şoför, gerçekten çok şahane ve başarılı bir
konuşma yapmış ve sorulan bütün soruları doğru
cevaplamış. Tam yerine oturacağı sırada bir kişi, o güne kadar konferansta sorulmamış ağır bir fizik sorusu sormuş.
Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye dönüp:
"Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok
garip" demiş.
Sonra da salonun arkasında oturan Einstein'ı
işaret ederek şöyle devam etmiş:
"Şimdi size arka sırada oturan şoförümü
çağıracağım ve sorduğunuz soruyu,
göreceksiniz, o bile cevaplayacak."
Netice:
Akıllı insanlar, akıllı insanlarla çalışır ve insanın zekiliğinin yanında uyanıklığı da insana çok şeyler kazandırır . . .
Burada şoförün “Einstein”ı iyi dinleyip, anlattıklarını ezberine alması hali kesinlikle akıllı olduğuna işaret değil, akılsız olduğuna da. Şoför akıllı tavrını kendisine yöneltilen ve bilgisi dahilinde olmayan soru karşısın da gösterdiği kıvrak zeka ve paniksiz tavır da. İnsanız ve hepimiz akıllıyız, asıl soru, aklımızı nere de ve nasıl kullanıyoruz. Akıl denilen cevheri nasıl işliyor, nasıl hayata sunuyoruz.
Mir Murat Demir
Yorum Yazın